Cama bakan camı görür,
camdan bakan kainatı görür!
Andrew Solomon’un Le
Demon Interieur isimli kitabını okuyorum. Solomon’un, depresyon tedavisi gören
bazı hastalara tanıklık ettiği tedavi süreci hakkındaki görüşlerini yazdığı
bölümler hoşuma gitti. Özellikle Sheila isimli hastanın yaşadıkları dikkatimi
çekti. Biraz Solomon’un biraz benim kişisel yorumlarımla (özet)
size Sheila’dan bahsetmek istiyorum. Sevginin gücü ve sevgi
yoksunluğunun yol açtığı trajik sonuçları görmek açısından önemli bir
hayat hikayesi…
Sheila Hernandez, John
Hopkins Hastanesi‘nden içeriye girdiğinde, doktorlara göre “ölmeye aday” bir
hastaydı. Seropozitifti, endokardit ve zatürre
hastasıydı. Sürekli uyuşturucu kullanması, kan dolaşımını artık yürüyemeyecek
şekilde etkilemişti. Onlarca yıldan beri, seropozitif (kollajen doku hastalığı)
ve uyuşturucu bağımlısı muhtaç insalara depresyon tedavisi uygulayan Glenn Treisman onu görmeye geldiğinde, Sheila ona kendisiyle görüşmek
istemediğini çünkü yakında öleceğini bildiğini bu yüzden de hastaneden en kısa
sürede çıkmak istediğini söyledi. “Hayır” dedi Treisman, “buradan sokakta
aptalca ve gereksiz yere ölmek için çıkmayacaksınız. Akılsızca bir düşünce bu.
Şimdiye kadar duyduğum en anlamsız şey. Burada kalacak, uyuşturucu almayı
bırakacaksınız. Enfeksiyonlarınızı tedavi edeceğiz ve sizi burada tutabilmenin
tek yolu, tehlikeli bir akıl hastası olduğunuzu söylemekse bunu da yapacağım.”
Öleceğine inanan, hayatla
bağlarını koparan, kimseye inancı kalmayan ve bu yüzden biran önce hastaneden
çıkıp, her ne olacaksa olsun ruh halinde dışarıda ölümü beklemek isteyen
Sheila, Treisman’da ki inatçı inancı ve kendisine verdiği değeri görünce
hastanede kalmaya ikna oldu.
Daha sonra Sheila o anki
duygularını Andrew Solomon‘a şöyle anlatıyor;
“Hastaneye 15 Nisan 1994 tarihinde girdim. O anda kendimi bir insan olarak görmüyordum. Daha küçük bir kızken kendimi yalnız hissettiğimi anımsıyorum. Uyuşturucular, benim bu iç acımdan kurtulmama yardımcı olmak için devreye girdi. Annem beni üç yaşındayken yabancı bir aileye verdi. O adam ben on dört yaşına geldiğimde bana kötü! davranmaya başladı. Başımdan çok acı olaylar geçti ve ben bunları unutmak istiyordum. Sabahları uyanıyordum ve uyandığım için öfkelendiğimi anımsıyorum. Kimsenin bana yardım edemeyeceğini, bu dünyada gereksiz olduğumu düşünüyordum. Yalnızca uyuşturucu almak için yaşıyor, yaşayabilmek için uyuşturucu alıyordum. Uyuşturucular beni daha da kötü duruma düşürdüğünden, istediğim tek şey vardı: ölmek! Tanrı dileklerimi kabul etmişti ve ben ölmek üzereydim. Ta ki lanet olası Treisman karşıma çıkıpta hayata tekrar bağlanmam için benimle inatlaşana kadar!”
“Hastaneye 15 Nisan 1994 tarihinde girdim. O anda kendimi bir insan olarak görmüyordum. Daha küçük bir kızken kendimi yalnız hissettiğimi anımsıyorum. Uyuşturucular, benim bu iç acımdan kurtulmama yardımcı olmak için devreye girdi. Annem beni üç yaşındayken yabancı bir aileye verdi. O adam ben on dört yaşına geldiğimde bana kötü! davranmaya başladı. Başımdan çok acı olaylar geçti ve ben bunları unutmak istiyordum. Sabahları uyanıyordum ve uyandığım için öfkelendiğimi anımsıyorum. Kimsenin bana yardım edemeyeceğini, bu dünyada gereksiz olduğumu düşünüyordum. Yalnızca uyuşturucu almak için yaşıyor, yaşayabilmek için uyuşturucu alıyordum. Uyuşturucular beni daha da kötü duruma düşürdüğünden, istediğim tek şey vardı: ölmek! Tanrı dileklerimi kabul etmişti ve ben ölmek üzereydim. Ta ki lanet olası Treisman karşıma çıkıpta hayata tekrar bağlanmam için benimle inatlaşana kadar!”
Sheila, otuz iki gün hastanede kaldı
ve kendisine detoksikasyon uygulandı, ağır oranda depresyon giderici ilaçlar
kullandı. Hastaneden ayrıldıktan sonraki duygularını ise yine Andrew Solomon’a
şöyle anlatıyor;
“Sonunda, hastaneye girmeden önce inandığım her şeyin yanlış olduğunu anladım. O doktorlar bana, özellikle Treisman, benim her şeye karşılık bir değerim olduğunu söyledi. Benim tüm kaçışlarıma rağmen o benden vazgeçmedi. Bu benim için bir yeniden doğuş oldu. Yaşama yeniden döndüm. Hastaneden çıktığım gün, kuşların ötüşünü duydum; biliyor musunuz o güne kadar kuşların sesini hiç duymamıştım. O zamana kadar kuşların şakıdığını bilmiyordum! İlk kez otun, çiçeklerin kokusunu aldım ve gökyüzüne bile yepyeni bir gözle bakıyordum. Bulutlara hiç dikkat etmemiştim, anlayabiliyor musunuz? En önemlisi hayatta sadece kötü, hain insanlar var sanıyordum, Treisman beni yanılttı. Sevgi dolu, iyi insanlar da varmış.”
“Sonunda, hastaneye girmeden önce inandığım her şeyin yanlış olduğunu anladım. O doktorlar bana, özellikle Treisman, benim her şeye karşılık bir değerim olduğunu söyledi. Benim tüm kaçışlarıma rağmen o benden vazgeçmedi. Bu benim için bir yeniden doğuş oldu. Yaşama yeniden döndüm. Hastaneden çıktığım gün, kuşların ötüşünü duydum; biliyor musunuz o güne kadar kuşların sesini hiç duymamıştım. O zamana kadar kuşların şakıdığını bilmiyordum! İlk kez otun, çiçeklerin kokusunu aldım ve gökyüzüne bile yepyeni bir gözle bakıyordum. Bulutlara hiç dikkat etmemiştim, anlayabiliyor musunuz? En önemlisi hayatta sadece kötü, hain insanlar var sanıyordum, Treisman beni yanılttı. Sevgi dolu, iyi insanlar da varmış.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder