31 Temmuz 2015 Cuma

Düsüncenin Gücü


    Düşünmenin kolay bir şey olduğunu  zannediyoruz, oysa bilinçli düşünme ve düşünceyi yönlendirme hiç de göründüğü gibi kolay değildir.Bu yazımda düşünce gücünü ve onu yönlendirmeyi aktarmak istiyorum.
     Düşüncenin işleyiş biçimini anlamak için bazı temel prensipleri bilmek gerekir. Etrafımızda gördüğümüz her şey bir enerjidir, yani fiziksel evren değişik titreşim frekanslarından oluşmuş bir enerjidir.Enerji farklı hızlarda titreşir, bu yüzden de inceden yoğuna farklı niteliklere ve çeşitlere sahiptir.Düşünce,nispeten ince, hafif ve bundan dolayı da çok hızlı ve kolayca değişebilen bir enerji seklidir.
    Madde ise nispeten yoğun ve bu yüzden de ağır hareket eden ve ağır değişim gösteren bir enerji seklidir.Madde de kendi içinde büyük çeşitlilik ve farklılık gösterir.Tum enerji şekilleri birbirleriyle karşılıklı ilişki içindedir ve birbirlerini etkileyebilirler.Enerji manyetiktir, belirli bir niteliğe ya da titreşime sahip enerji, kendisine benzer nitelik ve titreşime sahip enerjiyi çekme eğilimindedir.Düşünce ve duygular da manyetik enerjiye sahiptir; bunun sonucu olarak benzer yapıdaki enerjileri kendilerine çekerler.Gunluk yaşantımızdaki arkadaş ve sevgi ilişkilerinde de bunu yaşarız ve olumlu sinyaller hissettiğimiz insanlarla ilişkilere gireriz.Etrafımızda gördüğümüz tüm fiziksel evren başlangıçta bir düşünceydi.Sekil,fikri takip eder. Bir seyi yaratırken, önce onun bir düşünce seklinde yaratırız.Dusunce gibi hafif, devingen ve hızlı değişen enerji, maddeye dönüştüğünde ağır, durağan bir forma dönüşür. Fikirlerimizi gerçekleştirmek için doğrudan fiziksel bir eylemde bulunmadığımız zaman bile ayni prensipler geçerlidir. Sadece bir düşünceyi ya da fikri alıp onu zihnimizde tutmak bile bir enerjidir ve bu enerji bu sekli kendine çekip onu maddi düzlemde yaratmaya girişecektir. 
    Bir ressamın tablosunu çizmeden önce onu kafasında yaratması veya bir mühendisin bilgisayar programı yazmadan önce onu kafasında canlandırması gereklidir. Elimize aldığımız bir bardağın bile yıllar önce bir insanin kafasındaki düşünce olduğunu her zaman hatırlamak sanırım iyi olacaktır.
     Düşünceler, radyasyon gibi bir merkezden çıkarak yayılır ve çekim gücüne sahiptir.
      Bu, evrene ne gönderirseniz size geri yansıyacağı prensibidir. "Ne ekerseniz,onu biçersiniz" özdeyişi de bu prensibi içerir.Hayatta en cok düşündüğümüz,en güçlü biçimde inandığımız,en derinden beklediğimiz ve/veya hayalimizde en canli sekilde canlandırdığımız şeyleri kendimize cekeriz. Eğer temelde olumlu yaklaşımlara sahipsek, hayattan zevk, mutluluk ve doyum bekliyor ve bunların düşlerini kuruyorsak,bu olumlu beklentilerimize uyacak kişileri,durumlari ve olayları yaratir ve kendimize cekeriz. Böylece kurdugumuz düşlere ne kadar pozitif enerji yüklersek, o düş yaşantımızda o kadar cabuk ve yogun bir biçimde gerçekleşmeye baslar. Enerjinin degisim sureci sadece olumlu düşünce aracıyla olmaz, yaratici düşünce gücünü kullanmayı bilmek gereklidir. İnsan yaşamının düşünceler ile değiştiğine inanırsa bunu hayatinin her anına yansıtarak kullanmaya calisir. 
     Korkularımızı,olumsuzluklarimizi, kıskançlıklarımızı kısaca insanlığımızin kotu yönlerini yenmeyi başarırsak düşleyebileceğimiz en güzel yaşantı bizleri bekleyecektir.Düşüncelerimizi nasıl , ne şekilde daha iyi yönlendirebilecegimize dair pek cok kitap ve düşünce sistemi bulunmaktadir. Bunları okumak elbette bize bir seyler katar ama düşüncemizi arıtmayı başarmak icin en güçlü araç özümüzden gelen istek ve ışıktır. İnsanoğlu su anda beyninin %12'sinden fazlasını kullanamıyor. Fakat gelen her yeni nesil ile beyin kapasitesinin daha fazlasını kullanma yetisine sahip oluyor. En ilginc ve sırrı çözülememiş organımız olan beynimizdeki arta kalan %88 beyin hücresinin ne ise yaradığını hic merak
ettiniz mi?Beyin kapasitemizi kullanmayı arttırıyoruz, peki aslında cok eskiden beyin kapasitemizi cok daha iyi kullandığımızı hic düşündünüz mü?
    Belki o ise yaramadığını düşündugumuz atalarımızdan kalan mirasımızın kilitleri bir gun açılacak ve eski yetilerimize kavuşacağız. Belki su anda hayal ettiğimiz pek cok sey o zaman eyleme ve maddeye dönüşecek.
     Kapasitemizin artmasıyla birlikte enerji formları üzerinde daha etkili olduğumuzu ve yaratıcılık gücümüzün sınırsız olduğunu düşünün (Düşünün, düşünün ki olsun).
    Sizce insanoğlu bugünkü yaşantısıyla bunu hak ediyor mu? Düşüncelerini iyiye kullanmak yerine sapkınlıklara kullandığı surece bence bunu hak etmiyor. Size bir küre veriyorlar ve 'Dile benden ne dilersen' diye soruyorlar.
      Nelerin istendiğine bir bakin, sonra da kendimize de su soruyu soralım 'Biz ne isterdik'?Güç ve kuvvet iyi kişilerin elinde olduğu zaman iyiye kullanılır, düşünce de öyledir. Küre bize bunu hatırlattı, daha bu kuvvete sahip olacak kapasiteye ulaşmadığımızı ve önümüzde gitmemiz gereken cok yolumuz olduğunu hatırlattı. Biz, bize verilen en güzel küreye bile iyi davranmayı bilmiyoruz. Evrenin en guzel kürelerinden biri olan yerküremizi kendi ellerimizle olduruyoruz.
Düşüncelerimiz iyiye, güzele yönelemiyor ve bunun acısını her gun daha fazla hissederek yaşıyoruz. Filmin sonunda 'Küre ' insanlığı terk ederek uzaklaşıyor, tıpkı üzerinde yaşamayı doğru dürüst başaramadığımız yerküremizin bizden uzaklaşması gibi. Düşünce gücünün neden ve ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalıştım. Aslında söylenecek cok soz var ama mutlaka birileri benden önce söylemiştir.

       Sevgi ışığınız aydınlığınız olsun.

    "Düşündüğünüz bildiğimizden cok daha az.Bildiğimiz sevdiğimizden cok daha az. Sevdiğimiz var olandan cok daha az. Böylece, gerçekte olduğumuzdan cok daha az kendimiziz." Evren sevgi düşüncesi ile yaratıldı, onu sevgi ile koruyacak olanlar da kendi kendisi olmayı başaran insanlardır.
Işık ve sevgiyle kalın ...
Düşünekalın...


Nefes Teknikleri İle Öfke Ve Kızgınlık Kontrolü


Kızgınlık çok hafif bir etkiden, şiddete kadar gidebilen bir duygudur. Öfkeyle birlikte beden üzerinde bir takım fizyolojik ve psikolojik değişimler görülür. Vücut biyokimyasında adrenalin ve noradrenalin hormonunun salınımı artar. Nefes alıp verme ve kalp atışı hızlanır. Göz bebekleri büyür ve tansiyon çıkar.

Kızgınlık birçok  nedene bağlı olarak kolayca gelişebilir. Bunlar kişinin dış dünyası ile ilgili olduğu kadar  içselde olabilir. Belli bir dozda kızgınlık normal ve hayatın devamı için gerekli sayılır. Belli bir düzeyi aşan kızgınlık durumlarında ise kendisine veya çevresine zarar verme görülebilir. Kızgınlık kontrol edilebilir bir duygudur ve önemli olan o sınırı koruyabilmektir.
Kızgınlık ve öfke kontrolünde kullanılan savunma sistemleri genellikle kızgınlığını sergileme,  sakinleştirme ve bastırma şeklindedir.
Kızgınlığını sergileyerek ifade etmek kontrolsüz bir şekilde saldırgan davranmak değil, gerektiği kadar hoşnutsuzluğunu bilinçli olarak gösterebilme durumudur.  Önemli olan duygu ve düşünceleri amacına uygun olarak diğerlerine doğru bir şekilde ifade etmektir. Kızgınlık ifade edilmek istendiğinde kontrolsüzlüğü engellemek için nefes kontrolü gerekir. Hızlanmış, kontrolden çıkmış duygu ve düşünce sistemini yavaşlatarak gerçek ihtiyacı belirlemek ve buna uygun davranış sergilemek için hiç ara vermeden on derin nefesi burundan hızla alıp, ağızdan yavaşça ohhh diyerek ya da hohlayarak vermek enerji blokajını çözer.
Sakinleştirme; dışsal tepkilerimizden çok içsel tepkilerimizi kontrol altına almamız anlamına gelir. Gerçekten kızgın ve kontrolsüz olmanın karşılığı olan bir nefes alma şekli vardır. Bu sakin ve gevşemiş durumda olduğunuzun tam tersi bir durumdur. Sakin ve kontrollü olduğunuzda nefes alışınız hızlı ama verişiniz yavaştır. Kızgın ve kontrolsüz olduğunuzda ise genellikle ağızdan yavaşça alınan nefes burundan hızla verilir. Halk arasında “burnundan soluyor” veya “boğalar gibi burnundan alev saçıyor”  sözleri kızgınlığın iyi birer ifadesidir.
Derin, düzenli ve dikkat odaklı nefes alış verişler vücut sistemini yavaşlatır. Daha uzun zamanda düşünerek hareket etmemizi sağlar. Kalp atışlarımızı ve hormonal sistemimizi dengeye sokar. Gereksiz adrenalin üreterek savaş ya da kaç etkisi yaratmamızı engeller. Kızgınlığın makul ve katlanılabilir bir seviyeye çekilmesine imkan sağlar.
Üçüncü yol ise bastırmadır. Burada öfke o an için bastırılıp daha sonra olumlu duygularla yer değiştirilerek kontrol altına alınmaya çalışılır. Bu yol sürekli kullanıldığında her zaman olumlu duygulara çevirmek mümkün olmayabilir. Bu durumda öfke içe yönelerek depresyon, somatizasyon gibi çeşitli rahatsızlıklara dönüşebilir. Duyguların gereği gibi zamanında ve ortamında ifade edilememesi birçok değişik rahatsızlıklara yol açar. Kişinin kızgınlık duyguları bastırıldığında daha sonra değişerek kin ve intikam alma gibi yollarla kendini gösterebilir. Kızgınlığın bastırılması çok özel durumlar dışında önerilmez.
Kızgınlığın kontrol altına alınması nefes teknikleri;
Her zaman nefes farkındalığı içinde olarak davranışları kontrol altında tutmak gerekir.
Gereksiz kızgınlığa yol açacak adrenalin salgısı oluşturmamak için sempatik sinir sistemini aktive edecek üst solunumdan kaçınmak, bunun yerine düzenli yumuşak damak ve diyafram eşleşmesi ile bütünsel nefes almaya ve kanın ph değerini düşük tutacak nefes döngüsü oluşturmaya gayret etmek gerekir.
Kızgınlık belirtileri görüldüğünde veya kızgınlığın farkına varıldığında on adet derin nefes arka arkaya alınması kalp ve karın bölgesinde oluşan blokajın dağılmasına ve elektriğin topraklanmasına yarar. 
Kızgınlık yaşama ihtimali yüksek olan bir durum öncesinde burundan hızla alıp yavaşça ağızdan vereceğiniz nefeslerle fizik, duygu ve düşünce bedenler üzerinde yavaşlama, sakinleşme ve gevşeme sağlanarak potansiyel kızgınlıklara karşı önlem alınabilir.
Her türlü önlem alınmasına rağmen giderilemeyen, obsesif bir görüntü alarak takıntı durumuna geçen kızgınlıklar için değiştirici ve dönüştürücü nefes teknikleri ile beyin sapı ve medulla üzerinde yoğunlaşan elektriği tamamen nötr hale getirmek mümkündür.
  

Nefes teknikleri içinde yer alan üç kısa bir uzun nefes çalışmaları Timus bezini ve bağışıklık sistemini aktive ettiği için kızgınlığa karşı dengeleme oluşturmak için kullanılması uygundur.

28 Temmuz 2015 Salı

60 Nefes Çalışması


   Nefes çalışmasına başlayanların her gün yapmasını tavsiye ettiğim bu çalışma çok amaçlı olarak birçok farklı konuda fayda sağlamaktadır. Bu çalışma öncelikle; doğru nefes alıp vermeyi kazandıran bir çalışma olarak değil, fizik bedene bilinçli zorluk hazırlayarak direnç kazandıran ve nefeste güçlenmeyi sağlayan bir çalışma olarak düşünülmelidir. 
   Çalışma, bir dakika içerisindeki 60 saniyede 60 nefes alma esasına dayanır. Bir saniyede alıp verilecek güçlü nefeslerin her biri derin ve hızlı olmalıdır. Başlarken ilk yirmi nefeste daha yavaş olmalı, fakat nefes alışverişlerinin bir birine bağlı ve hiç bekleme yapılmadan gerçekleştirilmesi gerekir. İkinci yirmi sayıda 40’lı sayılara yaklaşılırken nefes alışverişleri hızlandırılır. Son 20 nefeste iyice hızlanarak neşe ve coşku içinde çalışma sonlandırılır.
    Nefes alışverişleri ağız iyice açılmış olarak, ağızdan ve burundan beraberce yapılmalı, alt ve üst solunum birlikte gerçekleştirilerek ciğer hacminin tamamı kullanılmalıdır..

   Nefes alışverişlerinin İlk yirmi sayında baş dönmesi başlar, kırklı sayılara doğru avuç içinde terleme, parmaklarda uyuşma görülür. Çalışmanın sonuna doğru iç sıkıntısı, çalışmayı bitirme isteği ve duygu kontrolünde zorlanma görülebilir. Çalışma bittikten sonra ağlama hissi, gülme ve aşırı sinirlilik ortaya çıkabilir. Sağlıklı bir insanda çalışma bittikten 15 saniye sonra tüm geçici rahatsızlıkların sonlanması gerekir. Çalışmayı bir süre yaparak dayanıklılık arttığında da bu geçici rahatsızlıklarda ortadan kalmaya başlar. Geçici rahatsızlıklar kısa zamanda iyileşmiyor ve uzun süre devam ediyorsa öncelikle alyuvar sayısında düşüklük ve böbreklerde yavaş çalışma sorunları akla gelmeli ve iyileştirmek için üzerinde durulmalıdır.
     Çalışma bittikten 15 saniye sonra tüm beden gevşer, düşüncede sessizlik ve sakinlik ortaya çıkar. Saf bilinç/saf tanıklık durumu denilen bu ruh halinde tam bir denge durumu vardır. Her şeye eşit uzaklıkta, ön yargısız, akışa izin verilen bir dinginlik durumu gözlenir. Bu durum farkındalık öğretilerinin hiçlik veya boşluk diye tanımladığı durumdur. Mutluluk ve huzur hissi vardır. 
    60 nefes çalışması, sempatik sinir sisteminin uyarılarak harekete geçirilmesini, sol beynin uyarılmasını sağladığı için uyanıklık, farkındalık artımı ve beta zihin seviyesi sağlar. Dikkat ve konsantrasyon artırır. Çalışmadan hemen sonra parasempatik sistem aktive olarak derin düşünce, yaratıcı zekâ ve tüm potansiyelleri kullanabilme kazancı oluşur.
    Çalışma her yerde ve har zaman yapılabilmesine rağmen sabah uykudan uyanıldığında gerçekleştirilirse çok hızlı uyanmak, kendine gelmek ve güne iyi bir başlangıç yapmak mümkün olabilir.
    Bu çalışma tüm heyecan kontrolsüzlükleri, konsantrasyon eksikliği, duygu bozuklukları, panik atak, anksiyete, depresyon ve polar bozukluklar gibi psikolojik sorunlarda etkindir. Her türlü nefes sorununu gidermek için kullanılır. Özellikle nefes çalışmalarına başlayanların karbondioksit toleransını artırmaları ve kan PH’ı üzerinde dengeleme sağlamaları açısından çok önemli bir çalışmadır. İstenilen performansa ulaşmak için günde üç kere değişik zamanlarda yapılması önerilir.  
     Çalışmanın farklı bir getirisi de tüm hormonları ve beyin kimyasını fabrika ayarlarına geri döndürerek orijinal ayarlarına çekmesidir.

    Bu uygulama her yerde her zaman yapılabilmesine karşın, geçici refleks kaybı yaratabileceği için araba veya iş makinesi kullanırken yapılmamalıdır.

MEGA Hızlı Okuma Eğitimi ÇANAKKALE 01/07/2015

MEGA Hızlı Okuma Eğitimi ÇANAKKALE 01/07/2015







Eğitimin Adı  :       MEGA Hızlı Okuma

Eğitim
Türü                      :   Grup

Şehir                     :   Çanakkale

Hafta sonu  başlama tarihi:01/07/2015
Saat                            :  10:00-13:00
Süresi        : 6 Hafta/ Haftada 3 Saat


Yer (Adres )   : Cevatpaşa Mah. Mehmetçik                   
                          Bul.  No:25 Kat:1
     ESNAF ve Sanatkârlar Odası Binası )


  Web           İdeadanismanlik.org
  Mail           info@ideadanismanlik.org

  NOT:  Eğitimin sonunda Melik DUYAR imzalı sertifika verilecektir.

En az 5 kişilik gruplar oluşturulduğunda hafta içi ve hafta sonu eğitimler yenilenecektir.

Anlayarak Hızlı Okuma

Hızlı okuma kursu ile okuduklarını daha konsantre, etkin ve hızlı bir şekilde özümseyen, değerlendiren ve daha iyi akılda tutan, verimli bir okuyucu haline geleceksiniz




·     Sınavlarda zaman yetmiyor mu?
·   Kısa zamanda çok mu kitap okumanız   
       gerekiyor?
·   Okurken odaklanamıyor musunuz?
·   Dikkatiniz mi dağılıyor?
·   Daha iyi anlamak için okuduklarınızı tekrar 
        tekrar okuyup zaman mı kaybediyorsunuz?
·   Ağır metinleri okumakta zorlanıp hemen 
        sıkılıyor musunuz?
·   Okuduklarınızı hatırlamakta zorlanıyor     
        musunuz?

Anlayarak hızlı okuma kursu ile 1 dakikada anlayarak okuma hızınızı en az  2 hatta da  3-4 katına çıkarmaya hazır mısınız?

Sınavlarda soruları daha hızlı okuyup anlayarak ‘’20-30 dakika’’ ekstra zaman kazanabilirsiniz yetmiyor mu?

DANIŞMANLIK TEL  :  0286  217 00 01
                          

Holotropik Nefes Teknikleri

 Holotropik Nefes Teknikleri



  Bu özel teknikler bütünlüğü oluşturan veya başka manada dengeleyici nefes teknikleri olarak bilinmektedir Bilinç ‘in, hızlı solunum, uyarıcı müzik ve belirli kas gerici hareketlerle değiştirilmesidir. Ani ortaya çıkan ruhsal fenomenler ya da holotropik şuur halleri amaçlanır. Bu arada vücut kimyası çok hızlı değişir ve birçok konuda orijinal forma dönüş yaşanır.

   Holotropik nefes çalışmaları hızlı ve derin nefes alışlarla kana, alışık olduğu seviyenin üzerinde yüksek oranda oksijen yüklemeyi esas alır. Bu çalışmaların eğitmen eşliğinde ve kontrol altında yapılması gerektiğinden fazla açılmadan kendi düzenlediğim ve yeni başlayanlara uyguladığım, bir egzersizi bu konuda örnek olması için anlatayım.

   Önce yavaş ve sakin derin diyafram nefes alışverişleri ile kişi çalışmaya motive edilir, ortama alıştırılır ve dengelenmesi sağlanır. Nefes alışlar gittikçe tempo kazandırılarak hızlandırılır. Bu ön bir hazırlık aşamasıdır. Mümkünse coşku yaratması için sert ritimli bir müzik açılır. Birkaç saniyelik bekleme süresinden sonra dudaklarınızın yirmi santim önünde imajına edilen muma doğum günü pastasının üflenerek söndürülmesi kuvvetinde, her seferinde ciğerlerin en az üçte birinin boşalması temin edilecek şekilde, saniyede 2 kere ortalamasıyla üflenmeye başlanır. Üfleme sert ve kesik olmalıdır. Nefes alış verişinde konsantrasyon sadece nefes vermeye odaklıdır. Nefes alışlar dikkate alınmaz.

   Çalışmayı daha da kuvvetlendirmek için; üç kısa, bir uzun üfleme periyodu çalışmanın etkisini yükseltir. Bu periyodu önce yedi kere, daha sonra on dört kere seri nefeslerle aralıksız uygulamak gerekir. Dikkat edilmesi gereken ritimde hızlanma eğiliminin önüne geçilmesidir. Bu çalışma son derece normal ilerlerse yirmi birli periyot denenebilir. Muhtemelen ilk çalışmalarda daha yedili periyotlarda iken bile baş dönmesi ve halsizlik görülebilir. Bu oluştuğunda baş dönmesi geçene kadar çalışmaya ara vermek gerekir. Mide bulanması, ağza safra gelişi ve yüzde sararma olursa çalışmayı daha uygun bir zamana tehir etmek gerekir.

   Bu çalışma her şey yolunda gittiğinde yirmi birli periyotların üç tur tekrarıyla tamamlanır. Yaklaşık yarım saati bulan bu çalışmanın günde en az iki kere tekrarlanması uygundur.

   Normalde ağızdan ve burundan beraberce nefes alıp verilir. Çalışma esnasında baş dönmesi ve mide bulanması oluştuğunda fren yapmak anlamında sadece burundan nefes alıp verilmeye geçilir. Çalışma devam ederken kendini iyi hissetmeye başladığında tekrar ağız nefesi de devreye sokularak ağız ve burundan beraberce nefes alışverişlere devam edilir.

    Holotropik nefes çalışmaları mutlaka bir eğitmen eşliğinde kontrol altında yapılmalı mümkün olduğunca kendi başına denenmemelidir. Çalışma belli bir trans yaratabilme ihtimali taşıdığından en azından ilk zamanlarda çalışmayı gözlemleyen veya yöneten birine ihtiyaç vardır.

    Çalışma esnasında, sonrasında veya çalışmaya devam edilen günlerin bir zamanında, muhtemelen uykuda aniden vücutta bacaklardan başlayan ve bütün vücuda geçecek olan bir vibrasyon oluşacaktır. Ve yaklaşık birkaç dakika sürecektir. Bu sağılmanın başladığı anlamını taşır. Bunun arkasından bilinçaltını meşgul eden semptomlar açığa çıkabilir. Örneğin yüz ağlamaklı bir hal alabilir, Yada anlamsız bir kahkahalarla gülme, yada nefretle bakan bir yüz ortaya çıkabilir.


    Kişinin bu ortaya çıkacak oluşumlara karşı eğitimli ve beklenti içinde olması gerekir ki, sağılım başladığında endişe ve korku yerini, tam bir teslimiyete ve akışa bırakabilsin.

27 Temmuz 2015 Pazartesi

ŞİMDİ' nin Gücünü iliklerinize çekin.


ŞİMDİ' nin Gücünü iliklerinize çekin.


" Oyunun kuralları şudur: " Bilmek, kabullenmek, bağışlamak, dengelemek ve kendini sevgiyle açmak..."

Bazen hayatımıza giren öyle insanlar olur ki; onların belli amaca hizmet etmek, bize bir ders vermek, kim olduğumuzu ya da olmak istediğimizi bulmamıza yardım etmek için bizimle olduklarını yüreğimizin derinliklerinde hissederiz.

Bu insanların kim olacağını asla önceden kestiremezsiniz; belki oda arkadaşınız, komşunuz, profesörünüz, uzun zamandır görmediğiniz bir arkadaşınız, sevgiliniz ya da belki de sadece göz göze geldiğiniz bir yabancı...

Her kim olursa olsun, o kader anında hayatınızın bir biçimde etkileneceğini bilirsiniz. Bazen de hayatınızda öyle olaylar yaşarsınız ki; o anda bu olaylar size korkunç, acı dolu, haksız gibi görünür.

Ancak fırtına dindikten sonra; bütün bu olayların üstesinden gelmemiş olsaydınız, asla potansiyelinizin, gücünüzün, azminizin ve yürekliliğinizin farkına varamayacağınızı anlarsınız.

Her olayın bir gerçekleşme nedeni vardır. Hiçbir şey tesadüfen, kötü ya da iyi şans nedeniyle gerçekleşmez.
Hastalık, yaralanma ve deneyimsizlikler, ruhumuzun sınırlarını test eden olaylardır.

İster olaylar, ister hastalıklar, ister ilişkiler olsun, bu küçük testler olmasaydı hayat hiçbir yere varmayan düz ve sıkıcı bir yol gibi uzayıp giderdi. Güvenli ve rahat, ancak boş ve amaçsız...

Yaşamınızı, başarılarınızı ve düşüşlerinizi etkileyen insanlar, kimliğinizi yaratan insanlardır.

Kötü deneyimler bile birilerinden öğrenilebilir. Bu dersler en zor, ancak büyük bir ihtimalle en önemli olanlardır.

Eğer biri sizi kırar, ihanet eder ya da üzerse, size güveni ve kalbinizi açtığınız birine karşı dikkatli olmayı öğrettikleri için onları AFFEDIN.

Eğer biri sizi severse, siz de bunun karşılığında onu KOŞULSUZ sevin; sadece onlar sizi sevdiği için değil, size sevmeyi ve onlar olmadan göremeyeceğiniz ya da hissedemeyeceğiniz şeylere kalbinizi ve gözlerinizi açmanızı öğrettikleri için.

Her günün tadını çıkarın. Her anın değerini bilin ve belki de tekrar yaşayamayacağınız bu andan alabileceğiniz en fazla şeyi almaya bakın. ŞİMDİ' nin Gücünü iliklerinize çekin.

Daha önce hiç konuşmadığınız insanlarla konuşun, ONLARI DİNLEYİN, aşık olun, zincirlerinizi kırın; YARGILAMAYIN ve gözünüzü zirveye dikin. Başınızı DİK tutun, çünkü bunun için her türlü hakkınız var. Kendinize büyük bir insan olduğunuzu tekrarlayın ve kendinize İNANIN.

Eğer kendinize inanmazsanız, hiç kimse size inanmaz. Hayatınızı nasıl istiyorsanız öyle şekillendirebilirsiniz. Kendi özgün yaşamınızı yaratın, dışarı çıkın ve onu yaşayın!


" Oyunun kuralları şudur: " Bilmek, kabullenmek, bağışlamak, dengelemek ve kendini sevgiyle açmak"  OYUN BİTTİĞİNDE ŞAH VE PİYON AYNI KUTUYA KONULUR... Oyun bittiğinde hepimiz BİR olup aynı yere gideceğiz öyle değil mi?

Bize faydası olmayan geçmiş de takılıp kalmanın bize hiç bir faydası yok...

22 Temmuz 2015 Çarşamba

Özgüven kazandıran bir iç konuşma!


Özgüven kazandıran bir iç konuşma!

Ben tabiatın en büyük mucizesiyim.
Zamanın akmaya başlamasından bu yana aklımın, kalbimin, gözlerimin, kulaklarımın, ellerimin, saçlarımın, ağzımın bir başka eşi yoktur. Daha önce benim gibi bir kimse doğmadı, bugün benim gibi bir kimse yok, yarın da benim gibi yürüyen ve konuşan ve tıpkı benim gibi düşünen bir kimse olmayacak. Bütün insanlar kardeşlerimdir, ama ben hepsinden farklıyım. Ben eşsiz bir yaratığım.
Ben tabiatın en büyük mucizesiyim.
Hayvanlar aleminden geliyorum, ama hayvani ödüller beni hiçbir zaman tatmin edemez. İçimde kuşaktan kuşağa taşınmış bir meşale yanıyor. Sıcaklığı ruhumu daha iyi olmaya tahrik ediyor, daha da iyi olacağım. Bu tatminsizlik alevini körükleyecek ve dünyaya eşsizliğimi ilan edeceğim.
Fırça darbelerimi hiç kimse tekrarlayamaz, yontularımın aynısını kimse yapamaz, hiç kimse yazımı taklit edemez, hiç kimse benim çocuğumu yapamaz ve gerçekten de; hiç kimse tıpkı benim gibi başarılı olamaz.. Bundan böyle bu farklılıktan yararlanacağım; bu benim için her yönden desteklenmesi gereken bir servettir.
Ben tabiatın en büyük mucizesiyim.
Artık, başkalarını taklit etmek için boş çabalarda bulunmayacağım. Tersine, eşsizliğimi ortaya koyacağım, eşsizliğimi ilan edecek, evet, onu satacağım. Artık farklılıklarımı vurgulamaya başlayacağım, benzerliklerimi saklayacağım. Bütün ötekilerden farklı olan ve bu farklılıktan gurur duyan bir insan.
Ben tabiatın eşsiz bir yaratığıyım.
Ben nadirim ve nadir olan her şey değerlidir. Onun için ben de değerliyim. Binlerce yıllık evrimin ürünüyüm ben. O nedenle, benden önce gelen bütün imparatorlardan ve bilgelerden hem maddi hem de manevi olarak daha iyi donatılmış durumdayım.
Ama eğer iyi yönde kullanmazsam, becerilerim, aklım, kalbim ve vücudum durgunlaşacak, çürüyecek ve sonunda yok olacaktır. Sınırsız potansiyele sahibim. Beynimin yalnızca küçük bir bölümünü kullanıyorum, kaslarımın yalnızca önemsiz bir kısmını geriyorum. Dünkü başarılarımı yüzlerce kat ve daha da fazla artırabilirim; bugünden başlamak üzere, bunu yapacağım.
Artık hiçbir zaman dünün başarılarıyla tatmin olmayacağım, gerçekte sözünü etmeye değmeyecek kadar küçük eylemlerle övünmeye bundan böyle izin vermeyeceğim. Sahip olduğumdan daha fazlasına sahip olabilirim, sahip olacağım! Beni yaratan mucize doğumumdan sonra niçin sona ersin ki?
Ben tabiatın eşsiz bir mucizesiyim.
Bu dünyaya tesadüfen gelmedim. Bir amaç için buradayım ve bu amaç, bir kum tanesi kadar küçülmek değil, bir dağ kadar büyümektir. Bundan böyle bütün kuvvetimi hepsinden daha büyük bir dağ olmaya yöneltecek, potansiyelimi, o merhamet çığlıkları atıncaya kadar zorlayacağım.
İnsanlık ve kendim hakkındaki bilgilerimi artıracağım. Üslubumu ve nezaketimi sürekli iyileştireceğim, çünkü bunlar herkesi cezbeden şekerlerdir.
Ben tabiatın eşsiz bir mucizesiyim.
Gücümü zamanın meydan okumalarında yoğunlaştıracağım, eylemlerim başka her şeyi unutmama yardım edecektir. Evdeki sorunlarım evde kalacaktır. İşimdeyken ailemi düşünmeyeceğim, yoksa bu zihnimi karartır. Aynı şekilde, işimdeki problemler iş yerinde kalacaktır. Evimdeyken mesleğimi düşünmeyeceğim, yoksa bu sevgimi azaltır.
İşyerinde aileme yer yoktur, evimde de işyerine. Her ikisini de birbirinden ayıracak ve böylelikle her ikisiyle de evli olacağım. Her ikisi ayrı olmalıdır, yoksa mesleğim ölür. Bu, yılların çelişkisidir.
Ben tabiatın eşsiz bir mucizesiyim.
Bana, görmem için gözler, düşünmem için akıl verilmiş. Ve hayatın artık idrak etmek istediğim büyük sırrı eninde sonunda odur ki, bütün sorunların, cesaretsizliklerim ve ıstıraplarım, gerçekte tebdili kıyafet etmiş olanaklarımdır. Bundan böyle onların kuşandığı kıyafetle aptallaşmayacağım, çünkü gözlerim açıldı. Giysinin ötesine bakacak ve kanmayacağım.
Ben tabiatın eşsiz bir mucizesiyim.
Hiçbir yabani hayvan, hiçbir bitki, hiçbir rüzgar, hiçbir yağmur, hiçbir kaya, hiçbir göl benimle aynı geçmişe sahip değildir, çünkü ben sevgiyle yaratıldım ve bir amaç için doğuruldum. Eskiden bu gerçeği dikkate almazdım, ancak bundan böyle bu, hayatımı biçimlendirecek ve yönlendirecektir.
Ben tabiatın eşsiz bir mucizesiyim.
Tabiat yenilgi bilmez. Sonunda galip gelir, ben de öyle. Her zaferle bir sonraki mücadele daha kolaylaşır.
Kazanacağım, başaracağım, çünkü ben eşsizim.
Ben tabiatın eşsiz bir mucizesiyim.

21 Temmuz 2015 Salı

Enerjinizi kullanmayı öğrenin

       
 Enerjinizi kullanmayı öğrenin



       Beyin öyle bir güçtür ki..

Kafadan geçen her düşüncenin bir talep olduğuna inanıyorum...

iyi şey ister güzel şeyler düşünürseniz cevabı aynen öyle gelir ,

Ama hep korku ve kuşkuyla yaşarsanız aynen bunları da çağırırsınız.

Trafik kazasından korkan insanlar hep kazaya uğrarlar. Eğer siz korkuyla yola çıkar ve hep bunu beyninizde kurgulayıp etrafa negatif enerji yayarsanız mutlaka şoföre kaza yaptırırsınız ama arabayı siz kullanıyorsanız ve böyle korkularınız varsa eğer sakın araba kullanmayın...

Çocuğuna aşırı korumalı ana ve babalarının çocuklarına hep bir şeyler olur yani biri bir taş atsa bile gelir sizin çocuğunuzun kafasını bulur o zaman siz şunu düşünürsünüz "onu kollayıp korumasam hep başına olumsuz şeyler geliyor.
Neden acaba ? Bu tıpkı (yumurtamı tavuktan çıkar, yoksa tavuk mu)'yu andırmıyor mu?

Öyle mutsuz bir toplum olduk ki birbirimize günaydın diyemiyoruz, bir araya geldiğimizde hep olumsuz olaylar konuşuyoruz, biri bize nasılsın dese iyiyim demeye korkar olduk, işler nasıl deseler, derhal şikayet etmeye ve her şeyin kötü ve daha da kötüye gittiğini söylüyoruz, hastalıklarımızdan ve ölümlerden bahsediyoruz yani dostlarla da sohbetin güzelliği , keyfi kalmadı.

Hep para olmadığından yakınıyoruz sanki bunu soran bizden para isteyecekmiş gibi. Aynen devam edin, neyi YOK diyorsanız, onu YOK etmeye devam edin, sürekli şikayet edip etrafa olumsuz ve zavallı görünerek her şeyin
bereketini kaçırın, ayrıcada bu kadar mızırdanma sonunda dostlarınızı da kaçırdığınızı fark edeceksiniz.

Sürekli param yok diyen insanlar paralarının bereketini öyle kaçırırlar ki bir gün gelir birde bakarlar gerçekten paraları bitmiş ama bu bitiş ani çıkan hesapta olmayan mecburi harcamalarda olabilir, sağlığa harcanması gereken miktarlar da olabilir.

Hep hastayım diyen insanlar mutlaka hasta olurlar beyin şartlanmaya görsün hangi hastalıktan korkup, çağırıyorsanız size onu getirir.

Allah zaten verilen nimetlere şükretmesini bilmeyen kullarından bu nimetleri bir müddet sonra almaya başlar.
Çevrenize bakın örneklerni çok göreceksiniz.

Gelin bundan sonra Nasılsın diyenlere
ÇOK İYİYİM ÇOK ŞÜKÜR demekle işe başlayın.

Öyle bir toplum olduk ki karşımızdakini yargılamaktan sevmeye zaman bulamıyoruz.

Oysa her yaşta sevgiye ihtiyacımız var. 
Sevgi sunulmazsa sevgi değildir.
Neyi severseniz sevin ama içinizde yoğun sevgi duyguları olsun. 
Birisine sevginizi söylediğinizde hareketlerle bunu pekiştirdiğinizde ona öyle güzel bir enerji yollarsınız ki, onun mutluluğunun enerji şeklinde size geri dönüşünden
aldığınız pozitifi başka hiçbir şeyde bulamazsınız.

Yeni bebeği olmuş bir anne eğer sıkıntıları varsa veya olumsuz bir kişiliğe sahipse lütfen en olumlu olduğunda bebeğini kucağına alıp onu çıplak tenine deydirsin. 
Eğer bebeklerinizin huzurlu ve sağlıklı bir bebek olmasını
istiyorsanız onu sakin kavgasız gürültüsüz ve pozitif birortamda büyütmeye çalışın, Kızgınken, sinirliyken kucağınıza almamaya çalışın ve ona sınırsız sevginizi gösterin. 
Öpün koklayın ve bilin ki bu günler çok çabuk geçecek ve
bilin ki çok çabuk büyüyorlar.

Bazı anne ve babalar çocuklarını çok sevdikleri halde bunu ifade edemez ve gösteremezler.


Neden ?

Ne zaman göstereceksiniz? 
Tanrı'nın verdiği bu armağana sevgiyi en güzel şekilde göstermemiz bir şükür ve teşekkür değil mi ?

Beyin öyle bir güçtür ki ,

insan beyin gücünü kullanarak isterse kendini felç de edebilir, öldürebilir de, kanserini de yenebilir. 
Yeter ki beynini şartlandırabilsin. 
Beynimizde yaklaşık 13 milyar civarında sinir hücresi
vardır. Her bir hücre yaklaşık7.3 kilo voltluk enerji açığa çıkarır.
Pratikte mümkün değil ama teorikte beyindeki tüm sinir hücrelerinin aynı anda enerjilerini saldığını varsayalım, yaklaşık 350 milyon kilo voltluk bir enerji açığa çıkar ki bu da büyük bir metropolün tüm elektrik ihtiyacını
karşılayacak güce sahiptir. 
Size tıp kitaplarına girmiş bir olayı anlatmak istiyorum,

"Et taşımaya yarayan soğutuculu bir tren, temizlenmek için bir istasyonda duruyor. 
İşçiler vagonları temizlemeye başlıyorlar, işçinin biri bir vagonu temizlerken diğer işçi o vagonu boş sanıp kapısını dışardan kilitliyor.
Biraz sonra tren hareket ediyor, ve bir durak sonra et almak üzere bir istasyonda duruyor. 
Kapalı kalan işçinin vagon kapısı açıldığında işçinin
donarak öldüğü görülüyor. 
Fakat bir bakıyorlar ki, vagonun ısısı normal ısıda yani dondurucuya geçirilmemiş. 
Ama kapalı kalan işçi bunu bilmediği, donarak öleceğini sandığı için beyin aynen donmanın şartlarını hazırlayarak,
donmanın tüm belirtilerek göstererek vücudunu buna uyduruyor."..

Yani beyninizi olumlu şeylere kanalize edin .
Bazı insanlar vardır, hep konuşurken daha yaşasam 
1-2 sene daha yaşarım diye konuşup sık sık bunu
tekrar ederler ve kendilerine adeta bir ölüm zamanı belirlerler. 
Ben bu laftan çok korkarım ,eğer bunu inanarak söylerlerse beyinlerini öyle bir şartlarlar ki , öyle bir kurgularlar ki gerçekten dedikleri zamanda ölürler.
Bu yüzden kaç yaşında olursanız olun hep bir hedefiniz ve hayalleriniz olsun ki uzun yaşayabilesiniz. 
İnsan hayal ettiği müddetçe yaşarmış. 
Ne doğru bir laf değil mi?

Dün bitti. Dünün tekrarı yok aynı rüyalar gibi.
Yarın, hiç bilmiyoruz, iyi şeylerde olabilir kötü de .

Ama şu anımı biliyorum,ayağım kırık bu yazıyı yazıyorum ama eşim yanımda çocuklarım sağ ve ben bu yüzden dünyanın en mutlu insanıyım ve yarınımı da bilmediğim için bu anımı en iyi, en keyifli ve en pozitif şekilde
değerlendiririm.

Bilmediğim bir geleceği düşünerek de bu anımı zehir edemem.

Siz de böyle yapın ve hayatınızı birbirine karıştırmamak kaydıyla 3'e bölün.

Dün, bugün,yarın diye...

Biz ani stresleri çok severiz.

Çünki ani streste vücutta Adrenokortikotrop hormon (ACTH) artar ve hafıza, algılama, enerji süper olur.

Yani bu hormon strese karşı vücudun bir sigortasıdır.

Ama siz bu stresi kısır döngüye çevirirseniz yani sürekli beyninizde kurarsanız, hep bunu düşünürseniz, gelen olumlu şeylerin hepsi geri gider.

Yani unutkanlıklar, enerji kayıpları, isteksizlikler, migren, mide-bağırsak şikayetleri, uykusuzluklar, beyin tümörler, tansiyon iniş-çıkışları, vücudun muhtelif yerlerinde uyuşmalar, mutsuzluk, hatta depresyon ,kalple ilgili
şikayetler ve kansere zemin hazırlamış olursunuz.

Bunları kendinize niye reva göreceksiniz ki ?

Akıllı, kontrollü ve olumlu olmak yeterli.

Eğer büyük bir strese girdiyseniz kendinize hobiler bulun, yani kafanızı dağıtın.

Başka işlere kanalize olun ki stres yaratan faktörün etkisi azalsın veya sevdiğiniz, sizi mutlu eden şeylerle uğraşın.

Bunları da yapamıyorsanız dua edin, duaların insanlarda yarattıkları mistik etki onların pozitiflenmesini sağlar.

Ben evde sokakta bile hep iyilik diler ve hayır için dua ederim...

Saygılarımla,