19 Ekim 2015 Pazartesi

Çanakkale nin hızlı okumasına aracı ol kişi başına 50 lira al!

MEGA Hızlı Okuma

Eğitimin Adı : MEGA Hızlı Okuma
Eğitim
Kategorisi : Eğitim Programları / Kişisel
Gelişim Eğitimi
Türü : Grup
Şehir : Çanakkale
Eğitim tarihi: 24.11.2015 (Cumartesi tarihi itibari ile)
Saat : 14:00-17:00
Süresi : 6 hafta-haftada 3 saat-toplam 18 saat
Yer (Adres ) : Cevatpaşa Mah. Mehmetçik
Bul. No:25 Kat:1
(Esnaf ve Sanatkârlar Odası Binası )
Web İdeadanismanlik.org
Mail info@ideadanismanlik.org
NOT: Eğitimin sonunda Melik DUYAR imzalı sertifika verilecektir.
En az 5 kişilik gruplar oluşturulduğunda hafta içi ve hafta sonu eğitimler yenilenecektir.
Anlayarak Hızlı Okuma
Hızlı okuma kursu ile okuduklarını daha konsantre, etkin ve hızlı bir şekilde özümseyen, değerlendiren ve daha iyi akılda tutan, verimli bir okuyucu haline geleceksiniz…
• Sınavlarda zaman yetmiyor mu?
• Kısa zamanda çok mu kitap okumanız
gerekiyor?
• Okurken odaklanamıyor musunuz?
• Dikkatiniz mi dağılıyor?
• Daha iyi anlamak için okuduklarınızı tekrar
tekrar okuyup zaman mı kaybediyorsunuz?
• Ağır metinleri okumakta zorlanıp hemen
sıkılıyor musunuz?
• Okuduklarınızı hatırlamakta zorlanıyor
musunuz?
Anlayarak hızlı okuma kursu ile 1 dakikada anlayarak okuma hızınızı en az 2 hatta da 3-4 katına çıkarmaya hazır mısınız?
Sınavlarda soruları daha hızlı okuyup anlayarak ‘’20-30 dakika’’ ekstra zaman kazanabilirsiniz .
DANIŞMANLIK TEL : 0 286 217 00 01
CEP : 0 505 810 12 47

Çanakkale nin hızlı okumasına aracı ol kişi başına 50 lira al!

MEGA Hızlı Okuma

Eğitimin Adı : MEGA Hızlı Okuma
Eğitim
Kategorisi : Eğitim Programları / Kişisel
Gelişim Eğitimi
Türü : Grup
Şehir : Çanakkale
Eğitim tarihi: 17.11.2015 (Cumartesi tarihi itibari ile)
Saat : 14:00-17:00
Süresi : 6 hafta-haftada 3 saat-toplam 18 saat
Yer (Adres ) : Cevatpaşa Mah. Mehmetçik
Bul. No:25 Kat:1
(Esnaf ve Sanatkârlar Odası Binası )
Web İdeadanismanlik.org
Mail info@ideadanismanlik.org
NOT: Eğitimin sonunda Melik DUYAR imzalı sertifika verilecektir.
En az 5 kişilik gruplar oluşturulduğunda hafta içi ve hafta sonu eğitimler yenilenecektir.
Anlayarak Hızlı Okuma
Hızlı okuma kursu ile okuduklarını daha konsantre, etkin ve hızlı bir şekilde özümseyen, değerlendiren ve daha iyi akılda tutan, verimli bir okuyucu haline geleceksiniz…
• Sınavlarda zaman yetmiyor mu?
• Kısa zamanda çok mu kitap okumanız
gerekiyor?
• Okurken odaklanamıyor musunuz?
• Dikkatiniz mi dağılıyor?
• Daha iyi anlamak için okuduklarınızı tekrar
tekrar okuyup zaman mı kaybediyorsunuz?
• Ağır metinleri okumakta zorlanıp hemen
sıkılıyor musunuz?
• Okuduklarınızı hatırlamakta zorlanıyor
musunuz?
Anlayarak hızlı okuma kursu ile 1 dakikada anlayarak okuma hızınızı en az 2 hatta da 3-4 katına çıkarmaya hazır mısınız?
Sınavlarda soruları daha hızlı okuyup anlayarak ‘’20-30 dakika’’ ekstra zaman kazanabilirsiniz .
DANIŞMANLIK TEL : 0 286 217 00 01
CEP : 0 505 810 12 47

Titreşimlerin Sırrını Çözen Kainatın Sırrını Çözer...


Bundan yirmi yıl önce size evrenin aslında kocaman bir titreşim olduğu söylenseydi, küçük evren insanın da etrafındaki her şeyle birlikte her an titreşmekte olduğunu ve hayatın sırrının titreşimlerde saklı olduğu söylenseydi ne düşünürdünüz?
Nikola Tesla titreşimlerin sırrını kısmen de olsa çözmüştü...
Muhtemelen bu söylenilenlere çok fazla anlam veremez ve üzerinde de fazla durmazdınız. Çünkü o zamanlar titreşimlerin bu derece önemli olduğu insanlık tarafından bilinmiyordu. Gerçi hala da tam olarak bilindiği söylenemez… Hâlbuki bundan 100 yıl önce Nikola Tesla kendi icadı olan deprem makinesini anlatırken şu sözleri söylemişti: “Birkaç saniyede binanın titremeye başladığını hissettim. On dakika daha devam etseydim binayı ve sokağı yıkabilirdi. Aynı cihazla Brooklyn Köprüsünü 1 saatten kısa bir süre içinde East River’a indirebilirdim.” Tesla frekansların yani titreşimlerin sırrını kısmen de olsa çözmüştü. Tesla’ya göre evren kocaman bir titreşimdi ve hepimiz bu titreşimin küçük birer yansımasıydık. Ya da başka bir deyişle evren bir gitar, bizler de onun telleriyiz ve diğer tüm tellerle birlikte her an titreşiyoruz. Bilim adamları yüzyıllardır bu şarkıyı anlamlandırmaya çalışıyorlar ve sonunda notaları keşfettiler. Şimdi de gitarın tellerini koparmadan melodiyi çözmeye çalışıyorlar… Bu yazıda melodiye ait birkaç sol anahtarı vermeye çalışacağız.
Saniyede 10 bin kez hızla titreşen canlıları göremiyoruz...
Her şeyin özü enerjidir. Kütle, enerjinin yoğunlaşmış halidir. Düşünce enerjidir. Enerji sürekli titreşerek bir salınım oluşturur. Bizler de insanoğlu olarak sürekli titreşen enerjileriz. Titreşim seviyemiz düşük olduğu için yeryüzünde çökeltilmiş şekilde yani kütle-beden olarak hayatlarımızı devam ettiriyoruz. Bizim titreşimimize uygun şekilde titreşen enerjileri de kendi titreşim dünyamızda kütle olarak görebiliyoruz (diğer insanlar, hayvanlar, masa, sandalye vs.) İnsan bedeninin doğal titreşim düzeyi saniyede ortalama 300 titreşimdir. Dünya işleriyle fazlaca ilgili olan insanlar bu titreşimin altındadırlar. Frekans yani titreşim düzeyi arttıkça kişilerin doğaüstü güçleri de artmaktadır. Şifa verme gücüne sahip olan kişilerin titreşim düzeyleri saniyede ortalama 500 titreşimdir. 800 titreşim seviyesine gelindiğindeyse medyumik güçler ortaya çıkar. 1000 titreşimin üzerinde telepati kanalı gayet akıcı şekilde açıktır. Saniyede 10 bin titreşim seviyesindeki insan astral seyahat yapabilir konuma gelir. Bu tıpkı bir gitarın tellerinin titreşmesi gibidir. Gitarın telini oynattığınızda önce hızla titreşir, teli göremezsiniz. Sonra titreşim azalmaya başlar ve tel görünür hale gelir. Bizler de şu anda saniyede 300 titreşimle birbirimizi görebiliyoruz ama saniyede 10 bin kez hızla titreşen canlıları göremiyoruz. Onları boyut üstü varlıklar olarak adlandırıyoruz. İçimizden pek azımız yani medyum diye tabir ettiğimiz kişiler onlarla temasa geçebiliyor. Bazen kanal olarak da onlardan gelen bilgileri aldıklarını iddia edebiliyorlar. Bu kişilerin bir kısmı şizofren hastası, bir kısmı dolandırıcı olabilir ama titreşim seviyesini saniyede 10 binin çok üzerine çıkartıp zaman mekân mefhumunu aşan insanların da var olduğu biliniyor. Çok büyük kâhinler bu frekans seviyesinde oldukları için söyledikleri pek çok şey doğru çıkmaktadır. Duru görü yapan medyumlar kaybolan eşyaları bu şekilde bulabilmektedir. Şifacılar tek bir dokunuşla hastanın hasarlı olan organına en uygun frekansı vererek onu iyileştirebilmektedir. Şifacı ya da bioenerji uzmanı olarak tabir ettiğimiz kişilerin yaptıkları şey özünde kendileri vasıtalarıyla hastaya doğru frekansları vermektir.
Frekanslarla (titreşimlerle) hastalıkları iyileştirmek mümkün!..
Her organın kendine özgü titreşimi vardır. Bedenin titreşiminin dışında organlar da kendi aralarında farklı hızlarda titreşirler. Örneğin kalbin titreşim hızıyla böbreğinki aynı değildir. Böbrek arıza yaptığında bu aynı zamanda onun titreşiminde bir sorun olduğu anlamına gelir. Bir insanı kalbine iyi gelmeyecek titreşimlere maruz bırakırsanız o kişi kalp krizi geçirip ölebilir. Bu şekilde uzaktan suikastların yapılması bile teoride mümkündür. Doğru titreşim hayat kurtardığı gibi yanlış titreşim de can alır. Dozer kullanıcıları, asfalt delici vibrasyon cihazlarını kullanan kişilerin kalp krizi geçirip ölmeleri ya da uzun vadede çeşitli hastalıklara yakalanmaları olasıdır. Çünkü bu cihazlar çok güçlü titreşimlere sahip oldukları için vücudun titreşimini bozmaktadır. Frekanslarla (titreşimlerle) hastalıkları da iyileştirmek mümkündür.
Her titreşimin ölçüsü bir frekans değeriyle hesaplanır. Farklı titreşimlerin farklı frekansları vardır. Bir titreşimin ne tür bir titreşim olduğunu frekans değerleriyle ölçeriz. Frekans teknolojisi günümüzde kısmen de olsa tıpta kullanılıyor ancak gün gelecek pek çok hastalığın tedavisi frekanslarla yapılabilecek. Her hastalığa uygun frekans bulunacak ve hasta kişi o frekans ortamına sokularak tedavi edilecek. O gün geldiğinde modern tıp ile alternatif tıp birleşmiş olacak. Aslında bu bilinen bir şey ama hala hastalıkların çaresini ilaçlarda arayıp duruyoruz ve bu durum ilaç sektörünün çok işine yarıyor. Plasebo etkisi bile aslında frekansların değişmesiyle alakalı. İnanmak denilen şey, hastanın hastalığa karşı tutumu değişince frekansının da değişmesi ve hastalığın artık o frekansta kendine yer bulamamasından başka bir şey değil. Birinin elini tuttuğunuzda bedeniniz otomatik olarak onun frekansına ayarlanıyor. O halde kimin elinden tuttuğunuza dikkat edin çünkü eğer onun manyetik alanı sizinkinden daha kuvvetliyse sizi kendi frekansına çekebilir ve o frekans gerçekte size yaramayan bir frekans olabilir.
İlişkilerde de asıl mesele doğru frekansı bulabilmekte…
Frekans teknolojisi hızla gelişmeye devam ediyor. İleride öyle günler gelecek ki, kişiler eş seçimini yaparken sadece kan uyuşmazlığına değil frekans uyuşmazlığına da bakacaklar. Bu şekilde kimin kiminle anlaşamayacağı net bir şekilde bilinebilecek. İyi başlayıp kötü giden ilişkilerin de sebebi frekansların değişmesi aslında. On yıldır birlikte olduğunuz kişiyle artık anlaşamıyorsunuz çünkü ikiniz de on yıl önceki frekanslarınızda değilsiniz artık ve bugün apayrı iki frekansta yaşıyorsunuz hayatı. Kısmet dediğimiz şey de frekanslarla son derece ilintilidir. Dünyanın iki ayrı ucunda da olsa en doğru frekanslar her zaman birbirlerini buluyor. Tıpkı göçmen kuşların yollarını bulması gibi dünyanın manyetik haritasında hepimizin ayarlı olduğu bir frekans var ve kendimize en uygun frekansı bir göçmen kuş edasıyla buluyoruz. Bazen de bulamıyoruz. İşte o zaman hayatımızda problemler ortaya çıkıyor. Bizimkinden daha güçlü bir frekansın etkisine girdiğimizde kendi manyetik alanımızdan kopuyoruz ve kendimizi kötü giden bir evliliğin içinde ya da istemediğimiz bir işi yaparken bulabiliyoruz. İşte bütün bunların sebebi yanlış frekanslar…
İlişkilerde de asıl mesele doğru frekansı bulabilmekte...
Herkesin kendisine en uygun titreşimi bulma potansiyeli vardır. Kendimizi dinlemek diye ifade ettiğimiz kişinin bir karar vermeden önce içe dönme hadisesi de budur aslında. Kendimizi dinlediğimizde titreşimlerimizi de fark ediyoruz ve titreşimler iç ses olarak bizim için neyin iyi ve doğru olacağını bize söylüyor. Bir miktar derin düşünme ve yalnız kalmak kendimizi yani titreşimlerimizi anlamak için yeterlidir. Yeter ki kendimize bu fırsatı verelim…

16 Ekim 2015 Cuma

MEGA Hızlı Okuma


Eğitimin Adı : MEGA Hızlı Okuma
Eğitim
Kategorisi : Eğitim Programları / Kişisel
Gelişim Eğitimi
Türü : Grup
Şehir : Çanakkale
Eğitim tarihi: 17.11.2015 (Cumartesi tarihi itibari ile)
Saat : 14:00-17:00
Süresi : 6 hafta-haftada 3 saat-toplam 18 saat
Yer (Adres ) : Cevatpaşa Mah. Mehmetçik
Bul. No:25 Kat:1
(Esnaf ve Sanatkârlar Odası Binası )
Web İdeadanismanlik.org
Mail info@ideadanismanlik.org
NOT: Eğitimin sonunda Melik DUYAR imzalı sertifika verilecektir.
En az 5 kişilik gruplar oluşturulduğunda hafta içi ve hafta sonu eğitimler yenilenecektir.
Anlayarak Hızlı Okuma
Hızlı okuma kursu ile okuduklarını daha konsantre, etkin ve hızlı bir şekilde özümseyen, değerlendiren ve daha iyi akılda tutan, verimli bir okuyucu haline geleceksiniz…
• Sınavlarda zaman yetmiyor mu?
• Kısa zamanda çok mu kitap okumanız
gerekiyor?
• Okurken odaklanamıyor musunuz?
• Dikkatiniz mi dağılıyor?
• Daha iyi anlamak için okuduklarınızı tekrar
tekrar okuyup zaman mı kaybediyorsunuz?
• Ağır metinleri okumakta zorlanıp hemen
sıkılıyor musunuz?
• Okuduklarınızı hatırlamakta zorlanıyor
musunuz?
Anlayarak hızlı okuma kursu ile 1 dakikada anlayarak okuma hızınızı en az 2 hatta da 3-4 katına çıkarmaya hazır mısınız?
Sınavlarda soruları daha hızlı okuyup anlayarak ‘’20-30 dakika’’ ekstra zaman kazanabilirsiniz .
DANIŞMANLIK TEL : 0 286 217 00 01
CEP : 0 505 810 12 47

VAROLAN HERŞEYE %100 EVET!

Her şey karşıtıyla birlikte bütündür ve o yüzden AN’dan AN’a karşıtını yaratmayı sürdürür.
Anneciğim, babacığım size ve arkanızdaki tüm atalarıma % 100 EVET. Bana yaşamı bağışladığınız ve tüm deneyimlerinizin kayıtlarını genlerim aracılığıyla bana aktardığınız için size teşekkür ediyorum. Sizi seviyorum, bilerek bilmeyerek ortaya koyduğum tüm hatalarım, isyanlarım ve sizlerle ilgili olumsuz düşünce ve tavırlarım için sizden özür diliyorum, lütfen beni bağışlayın, teşekkür ediyorum.
Yazı öncesi mağara resimleri, yazılı tarih ve hatta dinler bize hep aynı savaşımdan söz ediyor. İyi ile kötü, aydınlık ile karanlık, yaşam ile ölüm arasındaki savaşım. Ya var ya yok olacaksınız. İyi yandaysanız hem yaşamda hem yaşam sonrasında varsınızdır var olmaya devam etmeye hak kazanmışsınızdır ve değilseniz hem yaşamda hem sonrasında yoksunuzdur ve zaten buna hakkınız da yoktur. Kabul görmeyen “yok” kabul edilir. Tarih sayfaları size bunu hatırlatan deneyimlerle dolu.
İnsanın var olmaya başladığından bu yana bitmemiş “savaşmazsan varlığını sürdüremezsin” pompası hala etkili. Herkes barışın ne kadar da hoş olduğunu biliyor, sürmesini istiyor ama savaş hiç bitemiyor. Neden acaba?
Karşıt güçler arasındaki savaşı anlatan en eski, neredeyse tüm sembollerden daha bilinen ünlü Yin/Yang formu artık neredeyse bebeklerin bile tanıdığı, üzerinde fikir yürütebildiği, çıkarsayabildiği anlama göre yaşamını düzenlemeye başladığı bir görsel tema oldu.
Buna göre var olan her şey bir bütündür ve o bütünlük dünyanın kutupluluk yasasının kurallarına bağlıdır. Aydınlık, iyi, güzel, akıllı, halim, sevgi dolu ne varsa sembolün bir yanında beyazla temsil edilirken, karanlık, kötü, çirkin, cahil, saldırgan korku dolu olanlar sembolün diğer yanında siyahla alan buluyor.
Aydınlık taraf içinde karanlık olanın tohumunu ve bunun gibi karanlık olan da içinde aydınlık olanın tohumunu taşıyor. Buna bağlı olarak aydınlık yanın genişlediği bölgelerde karanlık olan daralıyor ve tersi…
Bu sembolle ilk çalışmaya başladığımda ben de diğerleri gibi bana anlatılanlara göre (içime bakmadan önermeleri tartışmasız doğru kabul ederek) yorum yapmakta olduğumdan, bu genişleme ve daralma anında birinin diğerine göre artıp azaldığını varsaymaktaydım. Aradan geçen yıllar, zihinsel olarak esnemeye gayret etmem ve diğer çalışmalarım bu düşüncemizin mutlak doğru olmayabileceğini fark etmeme yardımcı oldu. İşin doğrusu mutlak doğru diye bir kavramın olmadığı, olamayacağı düşüncesini daha çok benimsedim.
Aynı sembole şimdi baktığımda beyazın ya da siyahın genişlemesinin ille de artış anlamına gelmediğini düşünüyorum. Alan çalmak için titreşimini yükselterek genleşme ve buna bağlı genişleme de pekâlâ iki boyutlu bu resimde büyüyen beyaz alan olarak resmedilmiş olabilir. Durum buysa diğer tarafta azalma değil sıkışmaya bağlı daralma olacaktır.
Dikkat etmişsinizdir: “Alan çalmak” kavramından söz ettim. Bu rastlantısal ya da talihsiz bir söylem değil. Beyaz olanın da “hırsız” olabileceğini net olarak biliyoruz. İçindeki kara nokta, kötülüğün tohumunun beyaz ya da “iyi” olanda zaten var olduğunu açıkça dile getiriyor.
İşte bunu ayrımsadığım andan bu yana bütünlüğün içinde taraf tutmanın sadece diğer tarafa sıkışma ve bunalma etkisi yapıyor olduğunu da düşünmeye başladım. Ayrıca kimlik kazanmak ve o kimliğin değerli olması da gerekli ve bu değer ancak karşıtı değersiz bir şey olduğunda ortaya çıkabiliyor. Kısacası her şey karşıtıyla BİR ve BÜTÜN ve aynı zamanda ancak karşıtı daha az iyi ise ilkinin iyiliği anlam kazanıyor.
Yin Yang içindeki bu anlayışımı insana uyarladığımda ilginç ve sarsıcı saptamalarım oldu. Paylaşayım.
Sosyal kimlik, daha refah içinde bir yaşam, sevilme ve aidiyet gereksinmesi hepimizi toplum tarafından kabul gören “iyi ve aydınlık” ne varsa onları ön plana getirmeye zorunlu kılıyor. Konu açıldığında biz özgür seçimimizle “iyi” olduğumuzu söylesek de bunun hiç de dürüst bir söylem olmadığını kavradığımda hayatımın tokadını yemiş gibi oldum. Yin içinde yang tohumunu ilk kez bu kadar net biçimde görüp kavramıştım.
Adeta kendi elimle kendi suratıma izi yıllarca kaybolmayacak bir şamar indirmiştim. Ben, benim için söyledikleri kadar iyi olsam da dürüst değildim. Zaten o kadar iyi de değildim. Sadece o kadar iyiymiş gibi davranıyor ve her seferinde de bana, tavrıma ya da söylemlerime karşı çıkan, iteleyen, tersleyen kişi veya kişiler yüzünden ortamları terk etmek zorunda kalıyordum.
O kişilerle kavga etmek bana yakışmazdı. Seviyeyi koruyarak tartışmak bir süre sonra olanaksızlaşıyordu. Herkes kendince haklı olduğundan diğerinin kendi fikrini kabul etmesi koşul oluyordu. Seviyeyi korumak kibriyle susmaksa enayilik, aptallık, basiretsizlik ya da en azından bilgisizliğin sonucu sayılacaktı. Bunu nasıl kabul edebilirdim? O zaman geriye tek ve “onurlu” seçenek olarak istifa etmek yani o ortamdan ayrılmak kalıyordu.
O kişiler böyle davrandıkça, bazen inanarak bazen de çaresizce ve anlayamadan “var OL’AN her şey birbirine aynadır” diyor, elimden geldiğince bu aynaya bakmaya özen gösteriyordum, bu kadarını biliyordum. Anlamasam da ezberlemiştim, önermişlerdi ben de kabul etmiştim. Bunu görmek yeter sanılsa da yetmiyordu. Bu deneyimi hayatımdan % 100 çıkaracak biçimde değişemiyordum. İşin doğrusu neyi anlamadığımı ya da göremediğimi hatta daha da kötüsü neden anlaşılamadığımı da pek anlayamıyordum.
“Bu nasıl ayna? Ben ne zaman, kime böyle davranıyorum” diye sorup duruyor, “göremediğim gölge yanım nerede acaba” diye merak ediyor yine de bu durumdan bir türlü kurtulamıyordum. Şimdi anlıyorum. O insanlar gibi olmasam da onların bu tavırlarını yargılıyor, beni anlamamış olmalarına içerliyor, anlaşılmama konusunda kendime izin vermediğim için bu izinsiz olduğum halimle sık sık karşılaşıp kabul edemediğim için de içerlemeye ve onu dışlayıp büyütmeye/güçlendirmeye devam ediyordum. Onlar bana “anlamamaya ve anlaşılmamaya da izinlisin” diyorlardı da ben duyamıyordum.
Anlamamayı ya da anlaşılmamayı reddettikçe içimdeki bu parça da büyüyüp güçleniyor ve kendini bana gösterme çabasına giriyordu. Tıpkı bir sınıfta öğretmenin tüm ilgisinden yoksun bir öğrencinin kendini belli etme çabasıyla yaramazlık yapması gibi içinizde görmeyi reddettiğiniz parçalar da dışarıdaymışçasına kendilerini siz göstermeye başlarlar.
Gerçekte yaptığıma şimdi bakınca… Özgür seçimimle iyi olmaya değil sevilmeye yönelmiştim. İyi ve aydınlık olanı içimden öyle geldiği için değil sadece aidiyet hakkımı yitirmemek, sevilmek ve saygın biri olarak kabul görmek için kullanıyordum. En son yine böyle kendi gibi düşünmediğim için aptal olduğumu ima eden, çok bilmişçesine davranan bir arkadaşa “seni görüyorum ve varlığını onurlandırıyorum, sana yüreğimde bir yer veriyorum ama seni sevmiyorum” deme cesaretini gösterdim. O arkadaşım bunu anlamadı ve benim çelişkili biri olduğumu “yürekte ancak sevilene yer verildiğini” söylediyse de ben o söylemimden bu yana o tür insanlarla karşılaşmamaya başladım. Onu sevmediğimi ve yine de varlığını onurlandırdığımı kabul edince onun tavrıyla yaklaşan tüm yansımalar da benden uzaklaşmışlardı işte…
Peki sadece ben mi -en azından- kendine karşı riyakar ve iki yüzlü biriyim?
Reddettiğiniz her şey büyür ve güçlenir, kabul ettiğiniz her şey enerjisini ve gücünü sizinle paylaşarak sizi güçlendirir.
Hangimizin içinde bir katil, yalancı, tacizci, düzenbaz, çıkarcı yok ki? İnsan mikro kozmossa eğer, makro kozmosta ne varsa onların hepsine sahip olmalı değil mi? Aksi halde makro kozmos gibi BİR ve BÜTÜN olabilir mi?
Zayıf olanın içinde şişmanlık, iyi olanın içinde kötülük, şifacı olanın içinde büyücülük üstelik de karşıtıyla eşit miktarda olmalı. Aksi halde bütünlük ortadan kalkar ki bu da olanaksızdır. Özürlü olan, eksik organla doğmuş olan bile kendi özünde BİR ve BÜTÜN iken her hangi parçamız ve nasıl zıddından ayrı ya da eksik olabilir ki?
Var olan her şey karşıtı ile bir bütündür dedik. Bunu şöyle de açıklayabiliriz. Diyelim ki merhameti yüksek, esirgeyen ve destekleyen yanımız güçlü olsun. Karşıtıyla bütünlük açısından bakınca zalim, zorlayan ve itekleyen yanımızda tam da merhametli yanımızla aynı miktarda olacaktır. (Diyelim ki merhamet kilo ile ölçülebilir ve diyelim ki merhametimiz bir kilo olsun. Bu durumda mezalimimizde bir kilodur.) Biz sürekli sevgi ve saygı kazandıran merhametli yanı ön plana çıkarır, diğer, kıran, döken, üzen yanımız yokmuş gibi davranırsak zalim yanımız sıkışır daralır ve daralıp sıkıştıkça da güçlenir. Sonunda “beni görmezsen, kabul etmezsen, varlığımı onurlandırmazsan patlayacağım” dercesine hareket etmeye başlar.
Patlama noktası geldiğinde, içindeki merhameti dışlayan, yokmuş gibi davranan, adının yanına zalim, kötü, hain gibi sıfatlar yakıştırdığımız bir başka kişi aracılığıyla gelir karşımıza dikilir (BEN, SEN BİRİZ ve ben sende yansıyorum). O zalim dediğimiz aslında “bak bende sana ait bir şey var onu dışlaman doğru değil, o sana ait ve bulunması gereken yer senin hayatın, işte şimdi onu ait olduğu yere gönderiyorum” demektedir.
Başka bir deyişle o kişi: “Senin içindeki parçalardan biri olan zulmü sen kabul etmedin. Bedeninden, varlığından dışarı yolladın. Her şey aslına, kaynağına dönmek zorundadır. O da sana dönmek istiyor ve işte ben de sana onu getirdim” demektedir.
Biz bunu görmeyi reddettiğimizde ona kızar öfkelenirsek alttaki mesaj daha da keskinleşir. İçimizdeki mezalim her reddedişimizde daha da sıkışmakta ve haliyle daha da keskinleşmektedir. Her inkâr daha da sert, katı, zalim aynalarla karşılaşmamıza ve buna bağlı olaraki veren, seven, anlayışlı, dürüst yanımıza daha da çok sarılıp onu daha da fazla sömürmemize yol açar.
Elbette bu hal yaşamın her alanında kendine sahne bulabilir. Örneğin dürüstlükle davranan, en fazla dürüstlüğünüzü ön plana çıkaran ve “yalandan ve yalancılardan nefret ederim” diyenlerdenseniz büyük bir olasılıkla yaşamınızda çok fazla yalana maruz kalıp en çok yalancılardan çekiyorsunuzdur.
Eli açıklık, paylaşımcılık, bolluk bilinci ise genel tavrınız, geleni paylaşmak ve gideni onurlandırmaktansa “elimin kiriydi hiç olmazsa temizlendi” ise söyleminiz, hayat karşınıza cimrileri, sizi maddi şeyler için kullananları getiriyordur çoğunlukla.
İntikam duygunuzun varlığı utanç veriyorsa yaşamınızın her alanında sizi kıran, kızdıran ve hatta size son derece haksız davranan birilerine toslayıp cezalandırmak istediğinizde onlara değil kendinize kızıp suçluluk duygusu ile kavruluyorsunuzdur.
Reddettiğimiz her ne olursa olsun, karşımıza başkalarının bedeninde, tavrında ve söyleminde çıkmaya devam eder. Bu kısır döngü içimizdeki reddedilenin artık dayanamayıp “göööööööörseeeeeeeeeennnnnneeeeeeeeeeeeee” diye fışkıracağı noktaya kadar sürecek olursa birden içimizden bir işkenceci fırlar, karşımızdakine öyle bir saldırır ki kendimiz bile olana inanamayız. Cinnet geçirmek mi dediniz?
Peki ne olacak? Ne yapacağız? Hepimiz içimizdeki zulmü, yalanı, cinayet, taciz, tecavüz arzusunu ortaya, eyleme mi dökeceğiz? Teksas’ı aratır bir şehir, korkunun başrolde olduğu bir ülke, katillerin cirit attığı bir dünya mı yaratacağız?
Elbette hayır. Yapmamız gereken bunca yıldan beri devam ettirdiğimiz ayrılık bilincini ortadan kaldırmak. Var OL’AN her şeyin BİR ve BÜTÜN olduğunu % 100 kabul etmek. O bütünlüğün kendi içimizde de tıpkı dış dünyadaki gibi tezahür ettiğini ve onurlandırmadığımız her parçanın bütünlüğümüze zarar vereceğini kavramak. Hastalığın içimizde olduğunu reddettiğimiz bir olgunun, duygunun, düşüncenin kendisine madde dünyasında alan bulmaktan öte olmadığını kabul edip hastalandığımızda bize içsel dünyamız hakkında tartışılmaz bilgi sunan bedenimizin varlığına şükran duymak. Sadece iyi, aydınlık, paylaşımcı, dürüst, sevecen, şefkatli, halim ve selim olan “ideal insan” kavramını geldiği yere, sevilme ve kabul görme arzumuzun doğduğu alanımıza, zihnimize, geri göndermek.
Zihnimizdeki “mükemmel” kavramı ulaşıldığı anda yükselen çıtanın adıdır. Oysa var OL’AN tam da OL’duğu haliyle zaten mükemmeldir ve tekâmül yolu ancak bunu kabul ettiğimizde açılır. Bu gerçeği artık görmek, onurlandırıp kabul etmek ve buna uygun yaşamak hem çıtayı hem de bizleri zahmetsizce yükseltecektir diye inanıyorum.
Bunun için uzun zamandır kullandığım ve yararını cidden gördüğüm basit ve etkili bir yol var. Olanı kabul etmek ve VAR OL’AN her şeye % 100 EVET demek. Sevilmemeyi, aç kalmayı, fukaralığı, şişmanlığı, hastalığı, dışlanmayı ve korktuğumuz ne varsa hepsini göze alarak içimizdekini dürüstçe kabul edip dile getirmek. Her şeye izinli OL’mak. “Allah korusun” değil, “Allah fark ettirsin” demeye başlamak.
Karşıtlıklar bir araya geldiğinde birbirlerini yakarak dönüştürür ve bu dönüşüm sonucu ortaya ışık ve ısı çıkar. Evinizdeki her türlü elektrikli eşyada bunu kolayca görebilirsiniz. Elektriği açma kapama düğmesi devrenin kapanıp artı (+) ve eksi (-) enerjilerin birbirlerini yok etmesine yardımcı olduğunda siz bu hali ışık ve ısı olarak fark edersiniz. Devre kapalı olduğu sürece ve akım kesintiye uğramadıkça ısı ve ışık orada kalmaya devam ederler.
Sizin her hangi bir suça izinli olmanız farkındalığınızı daima o ısı ve ışık yayan bölgeye kaydırır. Farkında bile olmadan sürekli ısı ve ışık yayan bir alandan desteklenmeye başlar, karşıtlıkları ise kendi aralarında savaştırarak kullanılır enerjiye dönüştürmüş olursunuz. Üstelik hiç de yorulmadan J.
Neye kızgınsanız ona % 100 EVET deyin, o kızdığınız şeye izinli olun. Kendinize suçlu olma izni vermek sizi suça yöneltmez. Bu izni verirsem suç işlerim endişenizden arının. Suça her haliyle izinli OL’un. Ancak kendinize bu tür bir izin vermeniz sizi izne rağmen suç işlememeye yani gerçekten özgür seçiminizle “iyi” kalmaya yönlendirir. Sevilmek için değil, diğeriyle BİR ve BÜTÜN olduğunuzu anladığınız için “iyi” kalmaya.
Bence, sayılmak ve sevilmek için değil, diğerinin size tuttuğu aynaya bakabildiğiniz, o aynayı tutmasına müteşekkir olduğunuz için “iyi” kalabildiğinizde aynaya olan gereksinmeniz kendiliğinden ortadan kalkar.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Yalana ve yalancılara % 100 EVET, yalana izinliyim.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Talana ve talancılara % 100 EVET, talana izinliyim.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Hastalığa ve sağlığa % 100 EVET, hastalığa ve sağlığa izinliyim.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Fukaralığa ve zenginliğe % 100 EVET, fukaralığa ve zenginliğe izinliyim.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Şişmanlığa ve cılızlığa % 100 EVET, şişmanlığa ve cılızlığa izinliyim.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Suça ve suçlulara % 100 EVET. Suça ve suçlulara izinliyim.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Bilmemeye ve öğrenmemeye % 100 EVET, bilmemeye ve öğrenmemeye izinliyim.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Anlamamaya ve anlaşılmamaya % 100 EVET, anlamamaya ve anlaşılmamaya izinliyim.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Sevmemeye ve sevilmemeye % 100 EVET, sevmemeye ve sevilmemeye izinliyim.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Yargılanmaya ve yargılamaya % 100 EVET, yargılanmaya ve yargılamaya izinliyim.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Dışlanmaya ve dışlamaya % 100 EVET, dışlanmaya ve dışlamaya izinliyim.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Yalnızlığa ve topluluğa % 100 EVET, yalnızlığa ve topluluğa izinliyim.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Bağımlılığa ve bağımsızlığa % 100 EVET, bağımlılığa ve bağımsızlığa izinliyim.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Yalana, talana, hastalığa, fukaralığa, şişmanlığa, suça, bilmemeye, öğrenmemeye, anlamamaya, sevmemeye, sevilmemeye, yargılanmaya, dışlanmaya, yalnızlığa, bağımlılığa ve var OL’AN ne varsa hepsine izinliyim.
Benim aklıma bunlar geldi, örnek OL’sun diye yazdım. Siz kendi dışladıklarınızı bulun, aynı kalıbı kullanarak zikredin. Dediklerimi saçma, fazla hayalci hatta aptalca bulmuş olabilirsiniz. OL’sun, saçmalamaya, hayal kurmaya ve aptallığa da izinliyim J
İşin doğrusu, inanmasanız da çalışıyor, biliyorum çünkü ben de inanarak başlamamıştım, denedim işe yaradığını gördüm. Siz de “deneyin” demek isterim. Kim bilir benim gibi sizin de işinize yaradığını görebilirsiniz.
Var OL’AN her şeye % 100 EVET. Kabul görmeye ve reddedilmeye % 100 EVET, kabul edilmeye ve reddedilmeye, hatta dalga geçilmeye izinliyim J

7 Ekim 2015 Çarşamba

MEGA Hızlı Okuma

Eğitimin Adı : MEGA Hızlı Okuma
Eğitim
Kategorisi : Eğitim Programları / Kişisel
Gelişim Eğitimi
Türü : Grup
Şehir : Çanakkale
Eğitim tarihi: 10.11.2015 (Cumartesi tarihi itibari ile)
Saat : 14:00-17:00
Süresi : 6 hafta-haftada 3 saat-toplam 18 saat
Yer (Adres ) : Cevatpaşa Mah. Mehmetçik
Bul. No:25 Kat:1
(Esnaf ve Sanatkârlar Odası Binası )
Web İdeadanismanlik.org
Mail info@ideadanismanlik.org
NOT: Eğitimin sonunda Melik DUYAR imzalı sertifika verilecektir.
En az 5 kişilik gruplar oluşturulduğunda hafta içi ve hafta sonu eğitimler yenilenecektir.
Anlayarak Hızlı Okuma
Hızlı okuma kursu ile okuduklarını daha konsantre, etkin ve hızlı bir şekilde özümseyen, değerlendiren ve daha iyi akılda tutan, verimli bir okuyucu haline geleceksiniz…
• Sınavlarda zaman yetmiyor mu?
• Kısa zamanda çok mu kitap okumanız
gerekiyor?
• Okurken odaklanamıyor musunuz?
• Dikkatiniz mi dağılıyor?
• Daha iyi anlamak için okuduklarınızı tekrar
tekrar okuyup zaman mı kaybediyorsunuz?
• Ağır metinleri okumakta zorlanıp hemen
sıkılıyor musunuz?
• Okuduklarınızı hatırlamakta zorlanıyor
musunuz?
Anlayarak hızlı okuma kursu ile 1 dakikada anlayarak okuma hızınızı en az 2 hatta da 3-4 katına çıkarmaya hazır mısınız?
Sınavlarda soruları daha hızlı okuyup anlayarak ‘’20-30 dakika’’ ekstra zaman kazanabilirsiniz .
DANIŞMANLIK TEL : 0 286 217 00 01
CEP : 0 505 810 12 47