31 Mart 2015 Salı

İDEA DANIŞMANLIK HİPNOZ YÖNTEMİ

Hipnoz Nedir?

Hipnoz kelimesi eski Yunancada “hypnos=uyku” anlamına gelir Ancak hipnoz bir uyku hali olmayıp, aksine uyanıklık halidir Elektroensefalografi (EEG) kullanılan modern araştırmalarda elde edilen beyin ritim örnekleri, hipnotize edilmiş bir kişinin, uyku ile uyanıklık arasında olduğunu göstermektedir Hipnotizma ise; hipnoz yaparken kullanılan tekniklerin tümüdür Türk Dil Kurumu’nun Türkçe sözlüğünde hipnoz, “Sözle, bakışla, telkin yapılarak meydana getirilen bir çeşit uyku hali ki, bu halde uyuyan kimse (denek), uyutanın etki ve telkinlerine açık, fakat dış dünyanın başka etkilerine karşı kapalıdır ” şeklinde tarif edilmektedir
Hipnoz’un Tarihçesi
İlkçağlarda insanlar, hipnoz ve benzeri yöntemleri bilmeden kullanmışlardı Günümüzde geleneksel yaşam tarzını sürdüren toplumlarda da böyle olaylar görülmektedir Ritmik tam-tam seslerinin, monoton dini şarkıların ve dansların yarattığı ruhsal durum, insanları hipnotik hale ulaştırmakta, bu durumdaki insanlar da kimi zaman çok şaşırdığımız olayların kahramanları olmaktadır Örneğin; böyle insanlar ateş üzerinde yürüyebilmekte, uzun süre toprak altında ölü gibi gömülü kalabilmektedirler

Hipnozun insanlar tarafından kullanılmaya başladığını gösteren ilk yazılı belgelere eski Yunan’da rastlamaktayız M Ö 1400-1300 yıllarından kalan dua taşlarında telkinle ilgili bilgilere rastlanmaktadır Eski Yunan’da hipnoz, gerginliklerin giderilmesinde ve bazı histerik durumların tedavisinde kullanmıştır Eski Galyalılar ise hipnoza “sihirli uyku” demişler ve onu, siğili olan kişilerin tedavisinde kullanmışlardır Uzakdoğu dinlerinde ise bu gibi olaylar çok eskiden beri bilinmekte ve uygulanmakta idi Hinduizm, Budizm gibi dinlerde otohipnoz başta olmak üzere her türlü psişik ve parapsişik olaylar görülmekte idi Avrupa’da ise hipnoz, 1760 yılına kadar halk tarafından bilinmiyordu Hipnozun kitlelere yayılmasını sağlayan kişi, onu tedavi vasıtası olarak kullanmanın yanı sıra bir gösteri haline de getirmiş olan, Franz Anton Mesmer’dir Mesmer, hipnoza “hayvan manyetizması” adını vermiş ve bütün hastalıkların bu hayvan manyetizmasının dengesinin bozulmasından kaynaklandığını söylemiştir Mesmer birçok hastasında çarpıcı gelişmeler de elde etmiştir O günlerde bilim adamları Mesmer’in metodunda faydalı bir şey göremediler ve onu ciddiye almadılar Hatta hipnozu bir şarlatanlık olarak gördüler Geleneksel tıp çevreleri 1900′lü yıllara kadar hipnozu ihmal etti 19 yüzyılda bir İngiliz cerrah olan James Braid, hipnotizmayı başlı başına bir olay olarak ele aldı ve ilk defa hipnoz kelimesini kullandı Braid, birçok büyük ameliyatta hipnozu kullanmıştır

Braid’in takipçilerinden Liebeault, sabit bakış metoduna, sözle telkini de katarak uzun süre hipnotizmayı başarı ile uygulamıştır Daha sonra Prof Bernheim, yaptığı denemeler sonunda Liebeault’un metodunu benimseyerek bu yoldaki çalışmalara devam etmiştir Pierre Janet ise, telkin ile hipnoz’un ayırımını yapan ilk düşünür olmuştur Başlangıçta Janet ile aynı görüşte olan Sigmund Freud, psikanaliz açısından hipnozu ele alıp açıklamıştır Freud, arkadaşı Breuer ile birlikte hipnozu hastalıkların tedavisinde kullanılacak bir metod olarak benimsemiştir Ancak nevrozlu hastalar üzerinde yaptığı uygulamalarda olumsuz sonuç alması, onun bu metodu terketmesine sebep olmuştur Daha sonra “serbest çağrışım” metodunu kullanarak üne kavuşmuştur 1955′de İngiliz Tıp Birliği (British Medical Association) ve 1958′de Amerikan Tıp Birliği (American Medical Association), hipnozun, tıpta kullanılabileceğini kabul etmişlerdir Günümüzde dünyanın birçok yerinde hipnozla ilgili araştırmalara devam edilmektedir.

Herkes hipnotize olabilir mi?

Eğer isterse olabilir, yaklaşık olarak kişilerin %80′i belirli bir ölçüde hipnotize olabilirler Bu bireyin telkin alma derecesine bağlıdır Kişilerin ancak % 25′i derin hipnoza girebilir Zeki ve hayalgücü zengin olanlar çok iyi hipnotize olurlar
Aydınlar, disipline alışkın kişiler, askerler, hemşireler, sporcular, ilkokul ve lise çağındaki öğrenciler kolaylıkla hipnotize edilebilirler

Kimler hipnoz olamaz?

5-6 yaşından küçük olan çocuklarla, 70 yaşın üzerindeki büyüklerin hipnoz olması zordur Zihinsel herhangi bir rahatsızlığı olan kişiler, zeka seviyesi (IQ’su) düşük kişiler, bunaklar, konsantrasyon zorluğu yaşayan kimseler, hipnoz olmak istemeyen, korkan, oto kontrolü elden bırakmak istemeyen kişiler de hipnoz olamazlar.



30 Mart 2015 Pazartesi

ÖZGÜVEN NASIL KAZANILIR?

Özgüven önemli bir kişisel özelliktir; yaşamla baş etmemizi ve sorunlarla gerçekçi bir şekilde mücadele etmemizi sağlar ve zorluklara dayanmamızı kolaylaştırır. Özgüven kazanma süreci, yaşamın önemli zorlukları ile başa çıkma gücüne sahip ve mutlu olmaya layık bir kişi olma deneyimidir.
Özgüven insana güç verir, enerjisini artırır ve daha fazla çaba göstermeye özendirir. Başarı için ilham kaynağıdır. Başarılarımızla gurur duymamızı ve onlardan keyif almamızı sağlar.
Bizim yaklaşımımıza bağlı olarak başka insanlar ve dışımızdaki olaylar özgüvenimizi yükseltebilir ya da bitirebilirler. Yaşama özgüvenli bir şekilde yaklaşmak ve bunu sürdürmek önemlidir. Ancak, aşırı bir güven duygusu ile hareket ederek kendimizi ve diğer insanları tedirgin etme riskini de almamak gerekir.
Özgüvenimiz olmadığında işleri yapabilme yeteneğimizden emin olamayız. Gerekli beceriye ve deneyime sahip olduğumuzu bildiğimiz halde daha önce hiç yapmadığımız bir işle karşılaştığımızda endişeleniriz. Birçok durumda, özellikle karar vermemiz, inisiyatif kullanmamız veya yeni insanları işin içine katmamız gereken durumlarda rahatsız ve huzursuz oluruz.
Buna karşın, aşırı bir güven duygusu içinde davrandığımızda; sınırlarımız olduğunu kabul etmek istemeyiz, yeteneklerimiz hakkında gerçekçi olmayan düşüncelere kapılırız. Üzerimize aşırı iş yükü alırız, böylece her zaman iyi iş yapamayız. En iyiyi bizim bildiğimizi düşünürüz, önerileri göz ardı ederiz, bize yardım etmek isteyenleri de genellikle reddederiz.
Olması gereken düzeyde bir özgüvene sahip bulunduğumuzda ise; en iyi için çaba göstereceğimizi ve kabul edilebilir bir sonuç ortaya koyacağımızı bilerek işleri ele alırız. Bir işi yapamadığımızda mazeret üretmek yerine yeniden denemeye başlarız. İlk seferinde tümüyle doğru olarak anlamadığımız ya da yapamadığımız bir işin dünyanın sonu anlamına gelmediğini biliriz. Hatalarımızı dert etmek yerine onlardan ders almasını becerebiliriz. Bir çok durumla ve sorunla daha iyi baş edebiliriz.
Özgüven hedeflerimizin peşinden giderken bize güç verir. Başarılarımızla doyum ve rahatlık hissetmemize izin verir. Özgüvenimizin güçlü olması durumunda başarı bize doğal ve doğru gelir.
Birçoğumuz, belirli zamanlarda, belirli insanlarla ve belirli durumlarda kendimizi güvenli hissederken bazı durumlarda, zamanlarda ve bazı insanların karşısında özgüvenimizi yitiririz. Kendimize olan güven duygumuzu nelerin etkilediğini doğru anlamamız gerekir.
Bunun için şu soruları kendimize sormalıyız ve dürüst cevaplar vermeliyiz.
Ø Kendimize en çok güvendiğimiz zamanlar hangileridir? Yeteneklerimizden emin olduğumuz ve kendimizi en rahat hissettiğimiz durumlar nelerdir?
Ø Karşısında özgüvenimizin en yüksek olduğunu düşündüğümüz insanlar kimlerdir? Niçin?
Ø Onlar, bize özgüvenimizi artıracak ne söylüyorlar veya ne yapıyorlar?
Ø Ne zaman kendimize olan güvenimizin en düşük olduğunu hissediyoruz?
Ø Özgüvenimizi azaltanlar nelerdir? Hangi insanlar ve hangi durumlar bizim kendimizi güvensiz hissetmemize neden oluyor? Söylenen ya da yapılanlar nelerdir?
Bu sorulara cevap verirken hazır olmadığınız yeni durumlardan ya da kıyafetinizin ve dış görünümünüzün iyi olduğu zamanlardan söz edebilirsiniz. Özgüven, çoğunlukla, kendimizi nasıl hazırladığımız ve kendimizi nasıl gördüğümüz ile ilgilidir. Özgüven gelip giden, azalıp artan bir duygudur. Bazı günler kendimizi diğer günlere göre daha güvenli ve güçlü hissederiz. Bazı günlerde de kendimizi arkadaşlarımızın yanında yetersiz hissederiz veya kendi yeteneklerimizi sürekli olarak onlarınki ile kıyasladığımız durumlar yaşarız.
Özgüvenimizin zayıfladığı durumlarda yapabileceğimiz ilk iş, hiç kimsenin mükemmel olmadığını kabul etmektir. Belki, başka insanların sizin sahip olmadığınız becerileri vardır. Ancak, siz de büyük olasılıkla onların yapamadığı bazı şeyleri yapabiliyorsunuz.
Özellikle, onlarla rekabet edebileceğiniz alanlarda kendi yeteneklerinizi geliştirmeye odaklanın. Tüm yapabileceklerinizi aklınıza getirin, yapamayacaklarınız için fazlaca endişelenmeyin, onlara takılıp kalmayın.
Özgüveni artırmanın iyi bir yolu, yaşamdaki başarılarımızı hatırlamaktır. Sahip olduğumuz tüm yeteneklerimizi, iyi kullandığımız becerilerimizi aklımıza getirelim ve güvenli davranarak kazançlı çıktığımız zamanları hatırlayalım.
Eğer, siz de özgüveninizi kazanmak ve geliştirmek istiyorsanız, yeteneklerinizi önemseyin ve kabuğunuzdan çıkın. Daha rahat ve girişken davranmayı öğrenin. Fikirlerinizi daha sesli ifade edin. Sorumluluklar alın. İş yaşamınızda karar alma süreçlerinde ve uygulamalarda daha aktif olarak kendinizi gösterin. Enerjik olmak için bu tür insanları kendinize örnek alın. Cesaretli olun, hata yapmaktan korkmayın. Başarısızlıkların birer ders olduğunu ya da başarı yolunda küçük molalar olduğunu düşünün. Elde ettiğiniz her başarıyla özgüveninizin arttığını göreceksiniz.

İDEA DANIŞMANLIK
TEL:0286 217 00 01

28 Mart 2015 Cumartesi

İDEA DANIŞMANLIK NLP EĞİTİMLERİ

NLP NEDİR ?

Geleceği kazanmak için, önce kendimize bakma, hatayı kendimizde arama zamanı çoktan geldi. Toplum olarak bunun farkına vardık. Kısaca NLP olarak tanınan ve beynimizi anlama ve onu en etkin biçimde kullanma yollarını öğreten Beyin Dili Programlama büyük ilgi görmektedir. Bu ilgi, sadece bizde değil tüm dünyada var.

Peki tüm dünyada bu kadar ilgi gören NLP nedir? NLP'nin mucizesi nereden geliyor? Niçin herkes sihirli bir değnek gibi ona sarılıyor?

NLP, her şeyden önce bir düşünce sistemidir. Bütün sistemlerde olduğu gibi NLP'de de kendi içinde bir mantıksal sıralama vardır. Bu sıralamayı çok iyi anlarsanız, sistemi çok iyi kullanabilirsiniz.
Bazılarının anladığı ve söylediği gibi, boş sloganlar, kum motivasyon lafları, insanları gaza getirme yöntemi değildir NLP. NLP, önce kişinin kendini anlaması, kendi iç çelişkilerinden kurtulması, endişe ve korkularından sıyrılması ile başlayıp, çevresini, toplumu ve genel olarak dünyayı daha iyi anlamasını, yaptığı hareketlere bu gözle bakmasını ve davranışlarını buna göre düzenlemesini sağlayan bir sistemdir. NLP, birçok kişinin katkısı ile oluşturulmuş, bilimsel temeli olan bir sistemdir. Kısaca söylemek gerekirse NLP, insan davranışlarının modellenmesi üzerine kurulmuştur. Amacı, etkili iletişim kurmak ve sürekli geliştirmektir. Anahtar kelimeler iletişim ve gelişimdir. NLP'yi etkili iletişim kurmak için size gerekli araçlan sağlayan bir alet çantası olarak düşünebilirsiniz. Bu aletleri doğru kullanırsanız işinizde, özel yaşantınızda, insanlarla ilişkilerinizde çok olumlu gelişmeler kaydedeceksiniz.

Değiştirmek istediğiniz davranışlarınızı rahatlıkla değiştirebilecek, yeni becerileri kolaylıkla kazanabilecek ve zaten iyi yaptığınız şeyleri daha da iyi yapmayı öğreneceksiniz. Sigarayı bırakmak, uçak korkusu gibi fobilerle başa çıkmak, zayıflamak ve bunun gibi daha birçok konuda bulunduğunuz durumu olumlu yönde değiştirmek ve insanları ikna etmek, onların saygısını ve sevgisini kazanmak gibi başka alanlarda yaşantınızı daha da zenginleştireceksiniz. Mesleğiniz her ne olursa olsun, bu metotları etkili bir şekilde kullanırsanız çok daha başarılı olacaksınız. NLP'nin ne olduğu, adında ortaya çıkmaktadır.

- Nöro : Nörolojik sistem, vücudumuzun fiziksel fonksiyonlarını nasıl yerine getirdiği ve beş duyu organımızdan gelen bilgileri işleme tarzı ile ilgilidir.Neuro, insanın beynini ve bütün bedenini saran mükemmel bir ağdır ve hayal tecrübelerimizin sinir sistemimiz sayesinde beş duyumuzla algılanmasıdır. 'Sinir' olarak Türkçe'ye çevrilen "Neuro" kelimesi ile anlatılmak istenen, vücudun sadece %2'sini (genellikle 1369 gram civarında) oluşturan beynin ta kendisidir. Bir çoğumuz beynimizi etkin ve bilinçli bir biçimde kullanamıyoruz. Beyin, kapama düğmesi olmayan bir makineye benzer. İnsanların çoğu beyinlerinin esiridir. Sanki otobüsün sürücü koltuğuna zincirle bağlanmışlardır ve direksiyon başkasındadır. Beynimize yön vermezsek, ya kontrolden çıkmış bir halde bir yere çarpıp duracak, ya da bizim adımıza kontrolü başkaları ele geçirecektir.
- Lengüistik : Linguistic yani dil (aslında iletişim), bu mükemmel yapının kendi içinde ve çevresiyle olan iletişimini, sinirsel temsillerin kodlandığı, sıralandığı ve anlama kavuştuğu dil ve sözsüz iletişim sistemleridir
- Programlama : Programming, bir plan dahilinde işlevleri sıralama ve girdileri belirli süreçlerden geçirerek çıktılar üretmek, belirlenmiş hedeflere ulaşmak için iletişimimizi ve sinir sistemimizi organize etmektir.

Her davranışın bir yapısı olduğu görüşüyle yola çıkar.Bu yapı, öğrenilebilir, değiştirilebilir ve modellenebilir. Hangi davranışların faydalı ve etkili olduğunu anlamak, algılama yeteneklerimize bağlıdır. NLP, 1970'li yılların başında (dilbilimci) John Grinder ve (matematikci ve Gestalt terapist) Richard Bandler tarafından Amerika’da oluşturuldu. NLP, 'Konusunda yetkin biri ile mükemmel biri arasındaki fark nedir?' sorusuna yanıt arama çalışmalarının ürünüdür.
Bu soruya yanıt aranırken dallarında üstün performans sergileyen bazı kişiler seçilerek (Fritz Perls - Gestalt terapinin kurucusu, Virginia Satir - aile terapisti ve Milton Erickson - psikiyatrist, 'American Society of Clinical Hypnosis'in kurucusu) bu kişilerin sözel ve davranışsal yaklaşımları incelendi. Amaç, mükemmelliğe nasıl erişildiğinin belirlenerek bunun herkes tarafından öğrenilebilir-uygulanabilir hale getirilmesi idi (modelleme).

Grinder ve Bandler kullandiklarıi modelleme teknikleri ve kişisel katkılarını, beyin-dil-vücut arasındaki ilişkiyi sembolize etmek icin 'Nöro-Lengüistik Programlama' olarak isimlendirdiler. Günümüze kadar NLP kapsamında, psikoterapi, eğitim, sağlık, iş hayatı, yaratıcılık, yöneticilik, satış, liderlik... gibi çok geniş bir yelpazeye yönelik çeşitli iletişim - değişim becerileri ve etkin yöntemler geliştirildi. NLP, çıkış noktasının da etkisiyle, bir çok kaynakta 'mükemmelliğin bilimi...değişimin sanatı', 'mükemmellik yapısı üzerine çalışma', 'performans teknolojisi', 'istediğiniz sonuçları elde etme yöntemi'...gibi tanımlarla anılmaktadır. Davranış düzeyine ağırlık vererek kestirme sonuçları öne çıkarmak NLP'yi eksik tanımak olacaktır. Davranışların ve görünen sonuçların arkasında, aslında çok katmanlı bir yapı vardır. Daha üst düzeyde NLP, kişisel inanç, misyon ve vizyona odaklaşmaya, sadece birey olarak değil, daha büyük sistemlerin (aile, toplum, evren) bir elemanı olarak insanı anlamaya yönelik bir çerçeve sunar.

İDEA DANIŞMANLIK
TEL:0286 217 00 01

27 Mart 2015 Cuma

ÖĞRENİRKEN SAĞ, HATIRLARKEN SOL YUMRUK


ÖĞRENİRKEN SAĞ, HATIRLARKEN SOL YUMRUK

Amerikalı psikologlar, sağ yumruğun 90 saniye süreyle sıkılmasının hafıza oluşumuna yardımcı olduğunu, aynı işlemin sol yumrukta yapılmasının ise hatırlamayı kolaylaştırdığını açıkladı.
Plos One dergisinde yayımlanan bir araştırma, yumruk sıkma yoluyla hafızanın güçlendirilebileceğini ortaya koydu.

50 yetişkin ile yapılan deneyde, kişilerin bu yolla uzun bir kelime listesini hatırlamaya çalışırken daha iyi performans sergilediği görüldü.
Araştırmacılar, yumruk sıkmanın beyinde hafıza ile ilgili bazı özel bölgeleri harekete geçirdiğine inanıyor.

New Jersey'deki Montclair Üniversitesi'nden Ruth Propper'a göre bu araştırma, bazı basit vücut hareketlerinin beynin işleyişini geçici olarak değiştirip hafızayı geliştirebileceğini gösterdi.
Dr. Propper BBC'ye yaptığı açıklamada, "Bir şey öğrenmeden hemen önce sağ yumruğun, hatırlamaya çalışırken de sol yumruğun sıkılması hafızayı geliştiriyor" dedi.
Daha önceki araştırmalarda, sağ yumruğun sıkılması ile beynin sol yarısının, sol elin sıkılması ile de sağ yarısının harekete geçtiği gözlenmişti.

Bu eylemin duygularla bağlantısı kurulmuş, örneğin sağ yumruğun mutluluk ve öfke ile, sol yumruğun ise üzüntü ve endişe ile bağlantısına dikkat çekilmişti.

Hafıza ile ilgili süreçlerde beynin iki yarısının da kullanıldığı, sol yarısının hafıza kaydında, sağ yarısının ise hatırlamada etkili olduğu düşünülüyor.

Yapılacak yeni araştırmalarla yumruk sıkmanın sözel ya da uzamsal, kelimelerin yanı sıra resim ve yerlerin de hatırlanması ile ilgili diğer zihinsel işlevleri de etkileyip etkilemediği incelenecek.
Ancak araştırma sonuçlarını kesin bir dille ifade etmek için daha fazla konu üzerinde daha fazla çalışma yürütülmesi gerektiği belirtiliyor.

Londra Üniversitesi Bilişsel Sinirbilim Enstitüsü'nden Profesör Neil Burgess, hafıza üzerindeki özel etkinin kesin olarak belirtilmesi için daha geniş bir araştırma gerektiğini, örneğin taram yoluyla beynin sol ve sağ yarısına kan akışının incelenmesi gerektiğini ifade etti.


İDEA DANIŞMANLIK
TEL:0286 217 00 01


26 Mart 2015 Perşembe

Neden İdea Danışmanlık?

İdea Eğitim ve Danışmanlık şirketi olarak 2012 tarihinde, “evrensel ilkelerden size özel çözümlere” yaklaşımıyla yola çıktık. Saf bilgiden çok bilginin doğru ve yerinde uygulamalarının önem taşıdığına inanıyoruz. “İyi bir teoriden daha pratik bir şey yoktur” demiş Lewin. Burada önemli olan, hangi teorinin veya bilginin hangi ortama ve duruma uygulanacağının ayrımına varabilmek. Bu ayrıma varabilmenin adı da “bilgelik” olsa gerek.

İşletmeciliğin ve yönetimin evrensel ve genel geçer kuralları olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Bildiğimiz bir başka gerçek de, işletmeciliğin ve yönetimin insanla ilişkili olduğudur. İnsan ise uygulamalarında kültüre bağlı bir canlı olduğundan evrensel ilkelerin gündelik hayata yansımaları toplumdan topluma, şirketten şirkete, hatta bireyden bireye farklılık gösterecektir. Varoluş gerekçemiz, bu farklılıkları okuyabilmek, yorumlayabilmek ve bu yorumlar çerçevesinde müşterilerimizle birlikte ideal olanı bulabilmektir.

Kalite anlayışımız, “yaptığımız işin hakkını vermek” ifadesiyle özetlenebilir. İlkeli olmak, müşteri odaklılık, dürüstlük ve özgecilik merkezimize koyduğumuz değerler. Sözün ağırlığını ve inandırıcılığını yitirdiği günlerdeyiz. Söylenecek çok şey var; ama aslında BİZ NE SÖYLEDİĞİMİZ DEĞİL, NE YAPTIĞIMIZ! Söze en güzel şerhi hizmetlerimizi alan müşterilerimiz düşecektir. Verdikçe gelişeceğimizi ve varlığımızı devam ettirebilmenin yolunun katma değer yaratmak olduğunun bilincindeyiz.

Teorik bilgiyle donanmış, aynı zamanda uygulama deneyimine sahip danışman ve eğitim danışmanı kadromuzla, hizmet verdiğimiz öğrenciler ve firmalarla uzun vadeli işbirliği çerçevesinde, hizmetlerimizin sonuçlarından sorumluluk duyan bir çalışma tarzını benimsiyoruz.
İDEA DANIŞMANLIK
TEL : 0 286 217 00 01

REİKİ HAKKINDA: Doktorlar Ne Diyor?

Doktorlar Ne Diyor?

5 mayıs 2006 tarihinde NTV televizyonunda konusunda uzman iki profesör doktorun reiki ile ilgili açıklamaları tıp dünyasında reikiye olan bakışın hangi noktada olduğunu açıkca göstermektedir. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Onkoloji Estitüsü Müdürü Sayın Prof. Dr. Erkan Kopuz ve Marmara Üniversitesi Hastanesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Bölüm Başkanı Sayın Prof.Dr Cengiz Canpolat’ın bu konudaki görüşlerini ilgili televizyon programından alınan alıntılardan okuyabilirsiniz.

PROF. DR. ERKAN TOPUZ
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ İSTANBUL TIP
FAKÜLTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRÜ 
Hastalarımıza tıbbi tedavinin yanı sıra meditasyon, yoga reiki gibi yöntemleri de öneriyoruz. Ayrıca resim yapmalarını, dans etmelerini, müzik dinlemelerini de öneriyorum.Yoga,meditasyon uygulamaları tedavi edici değildir ancak hastanın direncini artırıp, onu daha güçlü kıldığı için çok önemlidir.Dolayısıyla bu tür spiritüel uygulamalar hastalığın iyileşme sürecini olumlu etkiliyor ve hastanın hastanede kalış süresini kısaltıyor.

İlaç, ameliyat ya da radyoterapi her şey demek değildir. Bu tür uygulamalar hastanın psikolojik durumun düzeltip hayata bağlanmasında son derece etkili oluyor. Hasta kendisini daha güçlü hissediyor, ağrılara ve acılara daha kolay katlanıyor.

Bütün bunlar da bizim işimizi kolaylaştırıyor, çünkü karşınızda zor bir hastalıkla mücadele eden bir insan var ve onun psikolojik yapısı, gücü ve genel durumu sizin işinize de yansıyor. Bu yöntemler, hastada bir arınma sağlıyor. Meditasyon ve yoganın yanı sıra bu etkiyi dualar ve inanç tedavileri ile de görebiliyoruz. Dünyada bir çok yerde özellikle kanser gibi, koroner hastalıklar gibi kronik hastalıklarda hastalara bu yöntemler önerilir. Örneğin, katoliklerin yaptığı dua çalışmaları vardır. Kalp damar hastaları üzerinde yapılan bu dua çalışmaları hastanın ruhi durumunu düzeltiyor, endorfin hormonunun açığa çıkmasına neden oluyor, hastayı hayata bağlıyor ve yapılan tedavinin daha başarılı olmasını sağlıyor.,

MARMARA ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ ÇOCUK HEMATOLOJİ VE ONKOLOJİ BÖLÜM BAŞKANI PROF. DR. CENGİZ CANPOLAT
Spiritüel tedavi yöntemlerinin özellikle kanser gibi hastalıkların tedavisinde çok yararlı bir destekleyici olduğuna inanıyorum. Sadece meditasyon, reiki, yoga da değil akupunkturun da olumlu etkileri var. Literatürde bu öğretilerin özellikle kanserli hastalarda, anksiyeteyi, ağrıyı, huzursuzluğu, uykusuzluğu, kemoterapinin yan etkilerini ve fiziksel bir takım şikayetleri ciddi derecede azalttığına ve hastanın bütün bu durumlara toleransını artırdığına dair bilgiler yer alıyor. Tabi ki bunlar konvansiyonel tıbbi tedavinin yerini alabilir diye bir şey söz konusu değildir. Bunlar ancak konvansiyonel tedaviye yardımcı olabilir. Araştırmalar göstermiştir ki bu tür uygulamalar vücudun endojen mekanizmalarını hareket geçiriyor. Mutluluk veren endorfin hormonunu artırıp, adrenal ve kortizon sentezine etki ederek stresi ve anksiyeteyi azalttığı görülmüştür. Yine hücresel immünüte üzerinde etki ettiğini gösteren, pozitif bulgular vardır. Önceleri panik atak, stres, depresyon gibi psikolojik hastalıkların tedavisinde kullanılan bu yöntemler üzerinde yapılan çeşitli araştırmalarda kalp ritminin yavaşladığı, kan akışının düzene girdiği,kan basıncının düştüğü, beyin yarım kürelerinin dengelendiği, adrenalin hormonunun ve kolesterolün azaldığı, oksijen tüketiminin düştüğü görülmüştür.

Yoga, reiki ve meditasyon gibi spiritüel yöntemler, insanın içindeki enerjiyi kullanabilmesini ve kendi zihinsel gücünün farkındalığını sağlıyor diyebilir miyiz?

PROF. DR. CENGİZ CANPOLAT: Ben kendi fiziksel ve ruhsal sağlığım için birinci ve ikinci derece reiki öğrendim ve bundan çok yarar görüyorum. Vücudumda birikmiş negatif enerjiyi uzaklaştırıyor, yorgunluğumu alıyor, zihinsel konsantrasyonumu artırıyor ve beni sakinleştiriyor.
Açıkçası yararını gördüğüm için herkese tavsiye ediyorum.
Bazen ağrılarımda ilaç kullanmama gerek kalmıyor. Ağrı azaltmada bunun çok etkili olduğuna inanıyorum.

Reikiyi hastalarınız üzerinde denemeyi düşünür müsünüz?

PROF. DR. CENGİZ CANPOLAT: Henüz hastalarım üzerinde böyle bir uygulama yapmadım. Aslında kullanılabilir ancak henüz Türkiye’de ve hastane ortamında böyle bir uygulama yok. Zaten böyle bir talep de yok, çünkü bizde çok iyi bilenen şeyler değil. Örneğin yurt dışındaki hastanelerin hemen hepsinde hem dua merkezleri hem de hastalara rahatlama sağlayacak birimler var. Psikolog ve pedagoglar hasta çocukların rahatlatılması ve tedaviye hazırlanması için çalışmalar yapıyor. Yani batıda inanç tedavileri ve relaksasyon tedavileri çok daha fazla kullanılıyor. Bence bu tür yöntemleri tamamen yadsımamak gerekir. Ben bu tür rahatlatıcı tedavileri hastalarımıza uygulamamız gerektiğine inanıyorum.

PROF. DR. CENGİZ CANPOLAT: Ben bu tür tedavilerin geleceğini parlak görüyorum, çünkü zaman inişli çıkışlı bir seyir gösteriyor.Yani insanların bir noktada bu tür olaylara daha fazla önem vereceklerine inanıyorum. Çünkü hastalıklar bir noktada insanlardan bir adım önde gidiyor. Enfeksiyonlar direnç geliştiriyor. O zaman bizim de farklı yöntemleri işin içine katmamız gereken zamanlar çok uzak değil.İnsanoğlu daha farklı bir bilinç düzeyine doğru gidiyor, belki de gelecekte bu yöntemler konvansiyonel yöntemlerin yanında eşdeğerde yer alabilecek. Bunların olmasını ben çok uzak bir gelecekte görmüyorum. 

25 Mart 2015 Çarşamba

HAFIZAYI GÜÇLENDİRMENİN YOLLARI


Türkiye’de 300 bin Alzheimer hastası var. Uzmanlar bu sayının ilerleyen yıllarda daha da artacağını belirtiyor. İskoçya’daki Edinburgh Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre, iyi arkadaşlara sahip olmak Alzheimer’a yakalanma riskini azaltıyor. İşte hafızayı güçlendirmenin yolları:
* Sakız çiğneyin. Sakız çiğnemek hafızanın yüzde 25 daha güçlü olmasına yol açıyor.
* Aşırı derecede alkol tüketiminden kaçının. Her gün aşırı derecede alkol tüketimi beyin hücrelerinin daha hızlı ölmesine neden oluyor.
* Haftada iki-üç kez balık tüketmeye özen gösterin.
* Sigarayı bırakın. Yapılan araştırmalara göre, tiryakilerin Alzheimer’a yakalanma riski sigara içmeyenlere göre üç kat fazla.
* Stresin beyin hücrelerini etkilemesini engellemek için düzenli olarak nefes egzersizi yapın. Sıkıldığınızda doğru nefes almaya dikkat edin.
* Gün de 5 kilometre yürüyün. Yürüyüş sadece beyni değil kalbi de koruyor. Kalp krizi geçirme riskini yüzde 40 oranında azaltıyor.
* Her gün aynı saatte yatıp kalkmaya özen gösterin.
* Zekâ oyunları oynayın.
* Sevdiğiniz arkadaşlarınızla buluşun. Arkadaşlarla birlikte vakit geçirmek, Alzheimer riskini yüzde 38 oranında azaltıyor.
* Düzenli olarak B vitamini içeren brokoli tüketin. 


24 Mart 2015 Salı

Öfkemizi nasıl kontrol ederiz?

Günlük yaşam içerisinde en ufak meseleleri bile nasılda büyütebiliyoruz. Sakin kafayla düşünüldüğünde aslında herkes meselenin abartılacak bir yanının olmadığını görüyor ve bunu da ifade ediyor. Ancak ne oluyorsa insan öfkelenince gözü adeta dönüyor ve kırılmadık kalp, devirmedik çam bırakmıyor. Öfkelenince neler yaşarız? Tepkimizi nasıl ifade ederiz? Sonrasında ne türden duygular yaşarız? Bu konu üzerinde duralım.

Kırk dönümlük bir tarla. Tarlanın ortasına yakın yerden geçen bir yol. Sahibi tarafından iki kişiye eşit miktarda bölünerek satılan bu tarlada, yolun bir tarafında onyedi dönüm tarla diğer tarafında yirmi üç dönüm tarla kalıyor. Alıcılardan biri on yedi dönüm bir tarafta üç dönümde yolun karşı tarafında olacak şekilde alması gerekirken iki tarafta buna yanaşmıyor. Sonuçta silahların ateşlendiği, 5 kişinin öldüğü, 7 kişinin yaralandığı, gelinlerin dul, çocukların yetim kaldığı bir olaya dönüşüyor. Yaralı kurtulanların şu an ne düşündüğünü bilemiyorum ama ölenler için artık çok geç. Mesele tarla tek parçamı olacak yoksa iki parça mı olacak?
Atalarımızın “öfke gelir göz kızarır, öfke gider yüz kızarır” dediği tamda bu olayı anlatıyor. Peki öfkelenince tam olarak ne oluyor? Beyin nasıl çalışıyor? Dışarıdan gelen tehdit beynin bir bölümü -ki bu bölüme amigdala diyoruz-  acil olarak kaba bir şekilde değerlendiriyor ve tepki vermeye hazırlanıyor. Bu tepki daha çok kaçma ya da savaşma yönünde oluyor.  Savaş kararı verilirse göz artık bir şey görmüyor. Nabzın hızlanmasıyla kan savaşmaya hazırlık yaparcasına kaslara yöneliyor. Kaslara yönelen kan terleme, kasılma, titreme gibi belirtileri ortaya çıkarıyor. Yok eğer kaçma kararı verilirse ?ki bu bir anlamda yenilgiyi kabul etme anlamına geliyor- kişi ortamdan kayboluyor. Eğer beyin bir şekilde eğitilmişse amigdalanın bu hazırlığı beynin üst kısmı tarafından engelleniyor ve önce tehdit iyice analiz ediliyor ve gerekiyorsa sonrasında en uygun tepki veriliyor. Sessiz kalma, ortamı terk etme, uygun dille duyguları ve varsa rahatsızlığı ifade etme, karşı tarafı anlamaya çalışma -ki buna empati kurma diyoruz- vb. gibi tepkiler eğitimle geliştirilebilen üst beyin tarafından veriliyor. İnsan ne zaman acele davranıp amigdalanın etkisinde kalsa mutlaka sonrasında büyük pişmanlıklar yaşıyor. Kırıyor, döküyor, deviriyor ve sakinleşince “keşke yapmasaydım” deme noktasına geliyor.

Peki öfkelenince, bu durumu nasıl aşabiliriz? Bunun eğitimi ne yazık ki hiçbir yerde verilmez.Oysa bu konu en az kızamık aşısı kadar yada en az çocuk felci aşısı kadar önemli bir konudur. İnsan öfkelenince evvela şunu bilmeli ki artık sağlıklı düşünememektedir. Bunu aklına getirse olayın önemli kısmı halledilmiş demektir. Sonrasında, öfkenin neden olduğu gerginliği atabilmek için derin nefes alma, ortamı terk etme, olanları tam olarak anlamaya çalışma, tepki vermeyi erteleme ya da duruma göre uygun ifade ile tepki verme, olayı birde karşıdakinin gözünden değerlendirme şekillerinde yaklaşması olayın büyümeden çözüme ulaşması için güzel bir ortam sağlayacaktır.

Burada yazılanlar sadece öfke kontrolü için genel bilgiler içermektedir. Eğer öfkemizi kontrol etme konusunda sıkıntı yaşıyorsak, trafikte, okulda, evde, çarşıda, pazarda kısacası günlük yaşam içerisinde öfkemize hakim olabilmemiz için mutlaka bir uzman desteği almamız gerekmektedir. Yani tüm yönetimi amigdalaya bırakmamak, beynin eğitimle geliştirilen üst kısımlarının da sorumluluk almasına yardımcı olmak gerekmektedir. Yoksa her daim öfke ile kalkan zararla oturur.

İDEA DANIŞMANLIK MEGA HIZLI OKUMA EĞİTİMİ (30/03/2015)

       MEGA HIZLI OKUMA EĞİTİMİ               

Eğitimin Adı : MEGA Hızlı Okuma Eğitimi 
Kategorisi : Eğitim Programları / Kişisel Gelişim Eğitimi
Türü : Grup
Şehir : Çanakkale
Eğitim tarihleri: 30/03/2015 Pazartesi günü itibari ile
Saat : 17:00 - 20:00
Süresi : 6 hafta-haftada 3 saat-toplam 18 saat
Yer (Adres ) : Cevatpaşa Mah. Mehmetçik Bul. No:25 Kat:1 
(Esnaf ve Sanatkârlar Odası Binası )
Web: İdeadanismanlik.org
Mail: info@ideadanismanlik.org

NOT: Eğitimin sonunda Melik DUYAR imzalı sertifika verilecektir. En az 5 kişilik gruplar oluşturulduğunda hafta içi ve hafta sonu eğitimler yenilenecektir.

Anlayarak Hızlı Okuma
Hızlı okuma kursu ile okuduklarını daha konsantre, etkin ve hızlı bir şekilde özümseyen, değerlendiren ve daha iyi akılda tutan, verimli bir okuyucu haline geleceksiniz…
• Sınavlarda zaman yetmiyor mu?
• Kısa zamanda çok mu kitap okumanız 
gerekiyor?
• Okurken odaklanamıyor musunuz?
• Dikkatiniz mi dağılıyor?
• Daha iyi anlamak için okuduklarınızı tekrar 
tekrar okuyup zaman mı kaybediyorsunuz?
• Ağır metinleri okumakta zorlanıp hemen 
sıkılıyor musunuz?
• Okuduklarınızı hatırlamakta zorlanıyor 
musunuz?
Anlayarak hızlı okuma kursu ile 1 dakikada anlayarak okuma hızınızı en az 2 hatta da 3-4 katına çıkarmaya hazır mısınız?

İDEA DANIŞMANLIK
TEL : 0 286 217 00 01

23 Mart 2015 Pazartesi

KONSANTRASYONUN GÜCÜ

Konsantrasyon İçin Bazı Temel Tavsiyeler
Ders çalışma sırasında konsantre olamamak ve dikkati yeterince toplayamamak çok sayıda öğrencinin en önemli sorunu. Şüphesiz konsantrasyonu artırmak için önerilen çeşitli teknikler var. Ancak Virginia Politeknik Üniversitesi ve Eyalet Üniversitesi öğretim üyeleri bu konu için, öğrencilerin öncelikle iki önemli konuyu tekrar gözden geçirmelerini öneriyorlar. Bu temel tavsiyeler sizin için aşağıda sıralanmıştır;
1. Kendinize sadece ders çalışmak için uygun bir ortam oluşturun!
A. Kendiniz için ders çalışabileceğiniz bir yer (veya yerler) bulun. Bu yer örneğin kampüsteki veya okuldaki bir kütüphane, boş bir sınıf, öğrenci merkezinde sessiz bir köşe, veya evinizde kendi yatak odanız vb. bir yer olabilir.
B. Kendiniz için sadece çalışma amaçlı kullanacağınız özel bir yer hazırlayın. Bu özel yerde olduğunuzda, içinizde çalışma isteğinizi harekete geçirecek bir alışkanlık oluşturmalısınız. Dolayısıyla bu özel yeri arkadaşlarınızla sohbet etmek, müzik dinlemek, mektup yazmak veya boş hayaller kurmak için kullanmayın.
C. Ders çalışmak için seçtiğiniz yerin aşağıda belirtilen özellikleri size sunduğundan emin olun;
  • Aydınlık olmalı,
  • Havalandırması bulunmalı,
  • Rahat bir sandalye olmalı (ama çok da rahat olmamalı),
  • Ders çalışma materyalleri için yeterince geniş bir masa mevcut olmalı.
D. Ders çalışmak için seçtiğiniz yerde aşağıda belirtilen özellikler kesinlikle olmamalı;
  • İştirak etmek istediğiniz bir başka faaliyet görüş alanınız içinde olmamalı,
  • Yakında telefon bulunmamalı,
  • Yakınınızda duyabileceğiniz yüksek sesli bir yayın olmamalı,
  • Televizyon olmamalı,
  • Yanınızda çok konuşan veya konuşmayı seven bir arkadaşınız bulunmamalı,
  • Yakında içi harika yiyecek alternatifleriyle dolu bir buzdolabı bulunmamalı.
KONSANTRASYON PROBLEMİ YAŞIYORSANIZ...
Ders çalışırken konsantre olamıyor ve dikkatinizi toplayamıyorsanız, çocuğunuz, ya da siz hiperaktif bir yapıya sahipseniz, hızlı öğrenme ve konsantrasyon sağlayan frekans ve müzikler içeren “Bio-Ritmik Largo ve Konsantrasyon” seti sizin için çözüm olabilir.


2. Çalışmalarınızı küçük ve kısa vadeli hedeflere bölünüz.
A. Kendiniz için amaçsız ve “Cumartesi gününü tamamen ders çalışmaya ayırdım!” gibi geniş ve belirsiz hedefler koymayın. Bu tip hedefler sizi başarısız kılmaktan ve cesaretinizi kırmaktan başka bir işe yaramazlar.
B. Belli bir zaman dilimini ders çalışmak için ayırın ve bu zaman diliminde kendiniz için ulaşabileceğiniz hedefler koyun. Örneğin, “Matematikten 10 tane problem çözeceğim, hazırlamam gereken İngilizce projenin taslağını hazırlayacağım ve fizik dersinden 7. konuyu tekrar edeceğim” gibi belirli hedefler koyabilirsiniz.
C. Hedefinizi ders çalışmak için oturduğunuzda, ders çalışmaya başlamadan tespit etmelisiniz.Ancak seçtiğiniz hedef ulaşılabilir olmalı. Zamanınız artarsa seçtiğiniz hedeften daha fazlasını yapmanızda bir sakınca yok. Çok kolay gibi görünse de koyulan hedefe ulaşılması mümkün olmalı.
(Kaynak: www.ucc.vt.edu)
 KONSANTRASYONUN GÜCÜ
ÜCRETSİZ E-KİTAP

Başarılı Olmak Konsantre Olabilme Sanatıdır...
  • Kurtulmak istediğiniz kötü alışkanlıklarınız mı var?
  • Evde, okulda veya işte yapmak istediğiniz işe odaklanmakta zorlanıyor musunuz?
  • Her yıl aynı basmakalıp hayat tarzını mı yaşıyorsunuz?
  • Hafıza gücünüz ve öğrenme kaliteniz nasıl?
Belki de problem konsantre olamamanızda yatıyor.
“Konsantrasyonun Gücü” başlıklı bu kitabı okuyun, güneş ışınlarını bir noktada toplayan bir büyüteç gibi, beyninizdeki konsantrasyon merkezinizi ateşlesin ve istediğiniz konuya odaklanmanızı sağlasın.
20 bölümden oluşan, 21 egzersizlik bu ücretsiz kitap konsantrasyon gücünüzü geliştirecek çok önemli yöntemler öneriyor. Konsantrasyon konusunda uzmanlaştınız mı, bu dünyadaki HİÇBİR ŞEY sizi başarı serüveninizde durduramaz.

İDEA DANIŞMANLIK
0286 217 00 01

İDEA DANIŞMANLIK EFT EĞİTİMLERİ


EFT-DUYGUSAL ÖZGÜRLEŞME TEKNİĞİ 
EFT tüm Dünya’da pek çok kişinin başarı ile uyguladığı bir enerji psikolojisi tekniğidir. Sanıldığının aksine sadece psikolojik rahatsızlıklarda değil, tüm fiziksel rahatsızlıklarda bu teknikten yararlanmak mümkündür. EFT ile yaşamınızın her alanında oluşan tıkanıklıkları çözebilir, çekim yasaları gereği, vereceğiniz doğru mesaj ve olumlamalar ile sadece sağlığınıza değil, bolluk ve berekete de kavuşabilirsiniz. Stanford mezunu bir mühendis olan Gary Craig’in 90‘lı yıllarda geliştirdiği bu teknik ile son derece kalıcı ve etkili sonuçlar alınabilmektedir. EFT’nin yararları artık tartışılmıyor bile, tüm Dünya’da en çok uygulanan Enerji Psikolojisi Tekniklerinin başını çekiyor. Tekniğin içerisinde EMDR nin ( göz hareketleri ile yapılan bir enerji psikolojisi tekniği) de bulunması özellikle post-travmatik sendromlarda başarısını artırıyor.

Düşüncelerimizin negatif olması, yaşadığımız travmalar, korku suçluluk nefret kırgınlık gibi duygular, ilgili meridyenlerde tıkanıklığa neden olur. Bu duygular ve travmatik anılar bedenin enerji kanallarında saklandıkça, bedensel rahatsızlıklar ve psikolojik acı olarak kendisini tezahür ettirir. İşte bu noktada, EFT; bedenimizdeki bazı meridyenlere vuruş ve olumlamalar ile tıkanmış enerjiyi dağıtmayı ve dengelemeyi amaçlıyor. Enerji meridyeni dengelendiğinde, tıkanıklığa neden olan duygu da kayboluyor.

EFT için sorunun ne zamandır süre geldiği önemli değil. Terapilerdeki gibi amacı ‘anıyı tedavi etmek’ olmadığı için, terapi süreci kişiye psikolojik acı vermiyor ve uzun seanslar gerektirmiyor. İlaç ve iğne tedavisi içermiyor. EFT’nin işe yaraması için, kişinin buna inanması da gerekmiyor.

İDEA DANIŞMANLIK
0286 217 00 01

21 Mart 2015 Cumartesi

AYNA AYNA

Bana Arkadaşını tarif et, sana kim olduğunu söyleyeyim.. Karşımızda gördüğümüz ve bizi rahatsız eden her şey ve herkes ASLINDA “Biziz”. Kimi nasıl tarif ediyorsanız, Siz , O'sunuz.
Evrendeki çekim yasası şöyle işer “Benzer olan birbirini çeker”...Bu anlamda, hayatımıza giren insanlar da bir şans sonucunda orada değildirler. Hayatımıza bir şekilde dokunmuş olan her insan, çekim yasası sonucunda bir aynalık göreviyle oradadır. Birinin bize aynalık yapması demek, bize kabul etmediğimiz ve kimse fark etmesin diye büyük bir gayretle kendimizden bile sakladığımız yönlerimizi göstermesi demektir. Ayna gibi, bunu; sizden yansıyan enerji ve size dönen mesaj olarak algılayabilirsiniz..

Kime “kıskanç” diyorsanız o sizsiniz... Kimi “çıkarcı” görüyorsanız o sizsiniz..Ve ilişkilerimizde hep karşı tarafı eleştirirken, biz aslında eleştirdiğimiz şeyleri kendimize yormayı beceremeyiz. Bu zor bir şeydir. Ama bunun farkında olarak ilişkilerinizi gözden geçirirseniz, iç temizliğiniz çok daha hızlı olur-ilişkilerinizde huzur bulur ve sevgide kalmayı başarırsınız.

Hayatımızdaki aynalık görevi yapan insanlar bize ne gösterir?
Korkularımızı, kendimizde olan ama kendimize itiraf edemediğimiz özelliklerimizi, bizi anlatır. Biz; bize aynalık görevi yapan herkese minnettar kalmalıyız..Çünkü bizi tanımlayan her şey onlarda gördüklerimizdir..Beyaz bir mekan düşünün.Orada sizden başka bir şey yokken tanımsızsınızdır. Eğer duvara bir siyah nokta çizilirse, siz o siyah noktaya göre tanımlarsınız kendinizi “ben kütle olarak o noktadan daha büyüğüm” gibi.. Bir çöp adam çizildiğinde “ ben canlıyım o değil” diye tanımlayabiliriz kendimizi..Hayatımızdaki insanların bize aynalık etmesi de böyle bir şeydir.. Sizinle aynı enerjide olan insanları etrafınıza çekersiniz. Siz bu enerjileri çözdüğünüzde ilişkilerinizde değişimi fark edersiniz. Bu enerjiyi çözemeyip, devamlı söylendiğinizde hayatınıza giren insanlarda size hep ayni enerjileri öğretmek için aynalık yapmak için gireceklerdir hayatınıza...unutmayın...
Çevrenizdeki insanlar hakkında yorum yaparken, şunu aklınıza getirmenizi isterim.
Birine “Çok inatçı” biri dediğinizde, evren size “bak sende inat ediyorsun” dediğini hatırlayın.Bu farkındalığa varmanız zor olabilir. Çünkü egonuz işler. O yüzden kendinize zaman tanıyın.
 Kendinize sorun “ben hayatımın nerelerinde,hangi zamanında inatçılık ediyorum da (ettim de), burada kendimi görüyorum”..Ve aynalarınız ile samimi olun. Çünkü onlar sadece ve sadece sizi gösterir.Önce kabul edin.Sık sık ve aynalığı yaşadığınızı hissettiğinizde bunu kabul edin, olduğu gibi kabul edin ve kendinizi bağışlayın. Egonuz ile savaşmadan, direnmeden kabul ederek işe başlayın. Kabul etmek ve bunu insanın kendine itiraf etmesi çok büyük bir adımdır. İçinizdeki değişim, gerçek kabul ile başlayacaktır. Kendinizi kabul edip, bunu sevgiye dönüştürebilirseniz, karşınızdaki kişiyi de affedersiniz.. Siz enerjilerinizi değiştirdiğiniz zaman karşınızdaki kişilerin size karşı olan davranışlarını da değiştirmiş olursunuz. Sizden giden mesaj değiştiğinde, karşıdan yansıyıp size dönen mesaj da değişmiş olur.

Eğer çevrenizde yalancı insanlar varsa ve sizi bu huyları ile rahatsız ediyorlarsa, “Yalancı benim” demeyi öğreneceksiniz ya da onlara kızıp köpürerek çevrenizde kendinize çektiğiniz yalancı insanların sayısını artıracaksınız. Siz yalancı olduğunuzu kabul ederseniz, ya yalan söylemekten vazgeçeceksiniz (beyaz yalan bile olsa) ki size de yalan söylenilmesin, ya da yalan söyleyen insanlara kızmaktan vazgeçeceksiniz. Çünkü onlar da aynı sizin gibi bir takım korkuları yüzünden yalan söylüyorlar.Aynalık aynı zamanda korkularımızı da tanımlayan bir mekanizmadır. Aldatılmaktan korkan bir kadın, aldatılması gibi bir aynalık yaşayabilir.Bu anlamda yine aynamızı görmemiz gerekir.Korkularımızı kabul etmemiz, bunun nereden-ne şekilde kaynaklandığını çözmemiz ve onu sevgiye dönüştürmemiz gerekmektedir.

Aynalıklarımızı bulmanın en kolay yolu yazarak çalışmaktır. Özellikle yakınlarınızla ilgili bir liste çalışması yapmanız çok faydalı olacaktır. Örneğin, kardeşinizi nasıl tarif edersiniz?; onun hangi huyları sizi sinirlendirir, rahatsız eder? Bu çalışmayı samimi bir şekilde gerçek duygularınıza sadık kalarak, hiç hafifletmeden ve kendinizi mazur göstermeden yapmanızda fayda var. Çünkü bu çalışmada egonuz yanınızda işbaşı yapmış olacaktır ve sizin kendi içsel farkındalığınızı ve dönüşümünüzü engellemek için elinden geleni yapacaktır. Egonuzun karşısında durabilecek tek anahtar kendinize karşı dürüst olmanızdır.

Bu listeyi yaptıktan sonra, tek tek her madde için kendinize "ben bunu, nerede, ne zaman, kime yaptım?" diye sorun.. Bazı maddeler için ise, ilk bakışta hayatınızda tam karşılığını göremezsiniz. Mesela eşiniz için "sürekli beni eleştiriyor" şeklinde bir maddeniz olabilir. Oysa belki siz onu hiç de eleştirmiyorsunuzdur. Ama belki içinize dönüp samimi bir şekilde kendinizle yüzleştiğinizde çocuğunuzu sürekli eleştirdiğinizi görebilirsiniz. "Ama o daha küçük, onun yönlendirilmeye ihtiyacı var." şeklinde kendinizi mazur gösterebilirsiniz. Ama evren bunu anlamayacaktır. Evren'e göre siz ne kadar olgun bir ruhsanız, çocuğunuz da o kadar olgun bir ruhtur. Onun sadece zaman zaman sizin rehberliğinize ihtiyacı vardır.”

Bunları yapmaya başladığınız zaman, aynalarınızı bir bir fark etmeye başlarsınız.Bu bazen keyifli bir oyundur,bazen de zor ama başarılı bir dönemeçtir.

Unutmayın ki, Karşımızdaki insanda tanrısallığı arayıp,keşfedip,fark edene kadar kendi içinizdeki tanrısallığı da bulamayız.

-Aynalarınızı farkedin.
-Kendinize karşı dürüst ve samimi olun
-Aynaların size, sizde olanı gösterdiği şey ne ise Onu olduğu gibi kabul edin.(sesli onaylamalar)
-Kendinizi affedin (Affetme onaylamaları)
-Hissettiklerinizi sevgiye dönüştürün.
-Size aynalık eden kişiyi affedin ve aynalığı için teşekkür edin.

ÖNEMLİ 
1. Ayna çalışması o kadar aydınlatıcıdır ki, egonuz sizi bu çalışmadan kaçırmak ister.
2. Hiç kimsenin kendi karanlık yüzünü kabul etmesi kolay değildir.
3.Temizlik yolunda aynalarını keşfeden herkes için, bu çalışma aslında çok keyif verici de olacaktır.
4.Ve unutmayın, kimseyi değiştiremezsiniz..Sizin enerjiniz değiştikçe çevrenizin enerjisi de değişir.
Bizim özümüz sevgidir. Kendi özümüzde sevgiyi görmeye başladığımızda aynalarımızda da hep sevgiyi göreceğiz.

Tüm bu çalışmalar sevgiye dönüş yolundaki adımlardır. 

"İçinizde nasıl yürüyorsanız, dışarıda da onları selamlarsınız."

"Bir gün tanrıya yakarman gerektiğinde, çok açık ol. küçük ayrıntıları atlama. çünkü onun farklı bir espri anlayışı var. aslında ne istediğini çok iyi bilse de; sana verdiği sadece, senin ondan isteyebildiğin."


İDEA DANIŞMANLIK MEGA HIZLI OKUMA EĞİTİMİ (30/03/2015)

       MEGA HIZLI OKUMA EĞİTİMİ               

Eğitimin Adı : MEGA Hızlı Okuma Eğitimi 
Kategorisi : Eğitim Programları / Kişisel Gelişim Eğitimi
Türü : Grup
Şehir : Çanakkale
Eğitim tarihleri: 30/03/2015 Pazartesi günü itibari ile
Saat : 17:00 - 20:00
Süresi : 6 hafta-haftada 3 saat-toplam 18 saat
Yer (Adres ) : Cevatpaşa Mah. Mehmetçik Bul. No:25 Kat:1 
(Esnaf ve Sanatkârlar Odası Binası )
Web: İdeadanismanlik.org
Mail: info@ideadanismanlik.org

NOT: Eğitimin sonunda Melik DUYAR imzalı sertifika verilecektir. En az 5 kişilik gruplar oluşturulduğunda hafta içi ve hafta sonu eğitimler yenilenecektir.

Anlayarak Hızlı Okuma
Hızlı okuma kursu ile okuduklarını daha konsantre, etkin ve hızlı bir şekilde özümseyen, değerlendiren ve daha iyi akılda tutan, verimli bir okuyucu haline geleceksiniz…
• Sınavlarda zaman yetmiyor mu?
• Kısa zamanda çok mu kitap okumanız 
gerekiyor?
• Okurken odaklanamıyor musunuz?
• Dikkatiniz mi dağılıyor?
• Daha iyi anlamak için okuduklarınızı tekrar 
tekrar okuyup zaman mı kaybediyorsunuz?
• Ağır metinleri okumakta zorlanıp hemen 
sıkılıyor musunuz?
• Okuduklarınızı hatırlamakta zorlanıyor 
musunuz?
Anlayarak hızlı okuma kursu ile 1 dakikada anlayarak okuma hızınızı en az 2 hatta da 3-4 katına çıkarmaya hazır mısınız?

İDEA DANIŞMANLIK
TEL : 0 286 217 00 01

20 Mart 2015 Cuma

İDEA DANIŞMANLIK KOZMİK ENERJİ


Kozmik Enerji Nedir?
Kozmik Enerji, bütünsel yaklaşımla hem korunma, hem temizlenme hem de şifa sağlayan en etkili tamamlayıcı tıp yöntemidir. 400 yıl önce Tibetli rahipler tarafından şifa vermek amacıyla kullanılan bu yöntem, tarih boyunca çeşitli yerlerde aynı amaçla uygulanmıştır.
Bir tıp doktoru olan Alexander Vladimir Petrov, Rusya’da gitgide artan hastalıklara karşı daha etkili yöntemler bulmak amacıyla eski tıp yöntemlerini araştırırken Kozmik Enerji ile karşılaşıp, yöntemi hastalarına uygulamaya başlamış, yaptığı klinik deneyler sonucunda daha önce görülmemiş ölçüde hızlı ve etkili iyileşme süreçleri elde etmiştir.
1984 yılında başladığı çalışmalarının başarısı üzerine, 1994 yılında Rusya’da ilk Kozmik Enerji Okulu’nu açmıştır. Petrov’un öğrencilerinden Fotiny Gudela bu sistemi Türkiye’de tanıtmış ve Cosmomia da Petrov’un ekolünü mevcut haliyle sürdürmekte ve aktarmaktadır.

Kozmik Enerji Kanalı Nedir?
Enerji, dalga boylarından oluşan ve çeşitli frekanslarda var olabilen bir titreşimdir. Kozmik Enerji ise her birine kanal adı verilen 42 farklı frekanstan oluşan bir disiplindir.
Bu farklı titreşim ve özelliklere sahip olan her kanal farklı bir amaca yönelik olarak ve bir takım hastalık ve problemlerin çözümünde kullanılmaktadır. İnsanlar dışında hayvanlar, bitkiler, mekanlar ve nesneler için de görev yapan kanallar bulunmaktadır.

Kozmik Enerji Hangi Hastalıkların Tedavisinde Kullanılır?
Kozmik Enerji kanalları, grip gibi viral hastalıklardan depresyon veya şizofreni gibi psikolojik rahatsızlıklara, çözümü olmadığı söylenen migren gibi hastalıklardan, kanser ve çeşitlerine kadar birçok hastalığın tedavisinde kullanılır. Kozmik Enerji ile bağışıklık sistemi, kas-sinir sistemi, kan sistemi, üriner ve üro-genital sistem, kemik sistemi hastalıkları, psikolojik rahatsızlıklar, felç-inme, depresyon, migren, mide problemleri, romatizma, osteoporoz, fıtık, tansiyon, şeker, çeşitli organ sorunları, tiroid problemleri, metabolizma düzensizlikleri, cilt problemleri ve alerjiler iyileştirlebilir.
Ayrıca stres, kilo dengeleme, cinsel organ büyütme, öfke sorunu, büyüme bozukluğu, zihinsel gelişim bozukluğu gibi sorunlarda da kozmik enerji kullanılır.
Kozmik Enerji bireylere sadece şifa vermekle kalmaz, aynı zamanda her insanın enerji bedeninde bulunan negatif etkileri de temizler. Kişinin hayatında olumsuzluk yaratan nazar, büyü, düşük seviyeli parazit varlıklar gibi düşük titreşimleri ortadan kaldırır. Kişi hayatının her alanında büyük değişim ve dönüşüm yaşar. Bireyin titreşimi kademeli olarak artar. Birey Kozmik Enerji ile aurasını, karmasını, geçmişini, bedenini, çakralarını, dişil ve eril enerji kanallarını tamamen temizler, dengeler ve şifalandırır. Kozmik Enerji bireyleri korur, onların manyetik alanlarını güçlendirir, enerji akışlarını sağlar, pozitif enerji ile yükler, bloke olmuş enerji yollarını açar, bolluk, bereket, sağlık ve sevgi getirir.
Kozmik Enerji’nin etkili olduğu alanlar sınırsızdır. Rusya’da Kozmik Enerji adı, Kozmik Enerji Tıbbı olarak değiştirilmek istenmektedir.

Kozmik Enerji’yi Herkes Öğrenebilir ve Kullanabilir mi?
Kozmik Enerji, yaş veya cinsiyet ayrımı olmaksınız herkes tarafından öğrenilip uygulanabilir. Kozmik Enerji kürü alan ve temizlenen herkes uyumlanma işleminden geçebilir ve uygulama esaslarını öğrenebilir. Herkes hem kendisine, hem de başkalarına uygulama yapabilir. Fakat Cosmomia, Kozmik Enerji Terapisti olmak isteyen kişilere bu bilgiyi aktarırken belirli etik kurallar benimser ve bu ilkelere uyulması önemli bir koşuldur.

İDEA DANIŞMANLIK
0286 217 00 01

Neden Affetmeliyiz?

Affetme, ruhsal arınmanın hem başlıca aracı hem de amacıdır. Affetme tüm deneyimlerimizin sevgiye dünüştüğü noktadır. Sevgiye dönüşen her deneyimin karmik döngüsü de sona erer. Yani geçmişte ekilen bir enerji artık sevgiye dönüşmüştür. Böylelikle bu deneyimin tekrar yaşanmasına gerek kalmaz.

Geçmişimizde kızdığımız her olay ve kişileri affetmediğimiz sürece onları sırtımızdaki küfelerde taşıyoruz. Onları affetmek demek, kendi yüklerimizden kurtulmak demektir. Bıraktığımız her öfke için evrende tek bir karşılık vardır o da SEVGİ.

Kendimizi affetme meditasyonu:
Gözleriniz kapalı, rahat bir şekilde oturun. Derin bir nefes alıp verin. Ben kendimi affetmeye niyet ediyorum. Ben kendimi affetmeyi kabul ediyorum. Yaptığım ve yaşadığım her şey için kendimi onaylıyorum. Yaşadığım her şey benim seçimin. Verdiğim her karar benim seçimin. Ben kendimi tüm kararlarım ve seçimlerim için onaylıyorum. Beni bir başkasının onaylaması gerekmez. Ben kendimi onaylıyorum. Yaşadığım her şeyin ruhsal gelişimim için bir deneyim olduğunu kabul ediyorum. Kendimi bu yolda sevgiyle serbest bırakıyorum. Kendimi seviyorum. Kendimi affediyorum.

Başkasını affetme meditasyonu:
Affetmeye niyet ettiğiniz kişinin görüntüsünü imgeleyin. Ben seni affetmeye niyet ediyorum. Ben seni şu anda affetmeyi kabul ediyorum. Seninle yaşadığım her şeyi tam olduğu haliyle kabul ediyorum. Seninle yaşadığım her şeyin benim deneyimim olduğunu kabul ediyorum. Seninle yaşadığım her şeyin benim en yüce hayrıma ve en yüksek ruhsal gelişimim için olduğunu kabul ediyorum. Seninle yaşadığım her şey için şükrediyorum. Bu dünyada oyun arkadaşım olduğunu kabul ediyorum. Benim en yüce hayrım ve en yüksek ruhsal gelişimim için hayatıma bu şekilde girmeyi kabul ettin. Varlığına şükrediyorum. Bu yolda seni sevgiyle serbest bırakıyorum. Ben kendimi senden özgürleştiriyorum. Seni affediyorum. Kendimi affediyorum.Derin bir nefes alıp verin ve gözlerinizi açın.

Affetmeye niyet ettiğiniz kişiyi tamamen affettiğinizi hissedene kadar -her gün bir kere olmak kaydıyla- bu meditasyonu yapmaya devam edin.

İDEA DANIŞMANLIK
0286 217 00 01

19 Mart 2015 Perşembe

21 GÜNDE DÜŞÜNCE DETOKSU

YAPTIĞIMIZIN ADI DA DÜŞÜNCE DETOKSU


Biz birçok diyete gireriz vücudumuz için, detoks yaparız. Yağlarımızı eritmek için, ter atmak için, gençleşmek için. Şimdi yaptığımızın adı da düşünce detoksu. Düşüncelerimizi detokslayacağız ve kafamızın içinde bizi rahatsız eden her şeyi bırakacağız. Şimdi birçok kişi diyecek ki ben düşünüyorum ama kim duyuyor ki. Düşündüğün her şeyi birinin duymasına gerek yok. Düşündüğün her şeyi sipariş gibi çağırıyorsun hayatına. Kafandan geçen düşünceler artık sır değil. Kafandan geçenleri artık evren okuyor ve duyuyor çünkü enerji yükseldi. Bundan elli sene önce olsaydı “Sırdır” derdim sana. Ama artık bir sır değil. 2011 ve sonrasında kafandan geçen her şey öyle bir titreşiyor ki, evren bunu duyuyor ve sipariş olarak sana getiriyor.

Kafanın içindeki tüm olumsuzlukları hissetmeye başladığın andan itibaren “sevgiyle kabulleniyorum ve sevgiyle gönderiyorum” deyin ve burun nefesi almaya başlayın. Ciddi anlamda size rahatlama getirecektir.

Şu an bu satırları okuyorsanız ,şu an başlayın düşünce detoksunuza. Tarihini yazın 21 gün. Ne yaşarsanız yaşayın istediğiniz kadar öfkelenin, ya da sıkıntıya sokacak olay gelsin. Siz o olayları dengede karşılamaya çalışın. Limandan çıktınız ve denizde giden bir yelkenli gemisiniz. Rüzgar herkese eser, dalga herkes için var. Gemisini yüzdüren kaptandır. Evet sevgili kaptan, 21 gün boyunca yolculuğa çıkıyorsun, düşüncelerini detoksluyorsun ve yoluna bütün olayları sevgiyle kabullenerek, alttan alarak değil, sevgiyle kabullenerek ve özellikle içinden kabulleniyorsun ve sevgiyle gönderiyorsun.

Dışımızda hiçbir olay aslında yok. Sadece içimizde o olayın yansımaları var. Ve tepkileri. Örnek vereyim. Bir futbol maçını A takımı kazandı, B takımı kaybetti. Bu bir enerji, bu bir bilgi. A takımını tutanlar sevindi, B takımını tutanlar üzüldü. Dışarıda gerçekleşen bir olaya insanların yarısı sevindi, yarısı üzüldü. Bir kısmı da umursamadı. ‘Ben futbolu sevmiyorum’ ya da ‘Ben o takımı tutmuyorum’ dedi. Dışarıdaki insanların yaptıkları hareketlere puan veren sensin. Dışarıdaki her şeyi kendi içinde oluşturan ve yargılayan sensin. Bu yargı ve eleştirilerimizi detoksluyoruz. Yargılamak bitti, eleştirmek bitti, suçlu aramak bitti, kendimizi suçlamak da bitti, kendimizi kurban gibi görmek de bitti.

İDEA DANIŞMANLIK
0286 217 00 01

Certifield Coaching (A'dan Z'ye Koçluk)



“Kimseye bir şey öğretemezsiniz, cevabı kendi içinde bulmasına yardımcı olursunuz." - Galieo

Koçluk nedir?

Kelime anlamı olarak koçluk ”coaching” ; birini, bir yerden bir yere götürme anlamına gelir. Koçluk; istenen performansa ulaşmak için, koç (coach) ve danışan (coachee) arasında kurulan planlı bir gelişim ilişkisidir. Kişilerin var olan potansiyellerini ortaya çıkararak, ulaşılabilir hedeflere ve olasılıklara odaklanan bir öğrenme ve gelişim sürecidir. Koçluk; doğru sorular ile kişilerde farkındalık yaratma sanatıdır.

Amacı;

Danışanın kendi belirlediği hedeflere, koçun desteğiyle ulaşması ve sorunlarının üstesinden tek başına gelmeyi öğrenmesidir. Koçluk bir gelişim sürecidir. Süreç boyunca danışan, kendisini daha iyi tanır, potansiyelini keşfeder ve hatalarından ders alarak yetkinliklerini geliştirir. Koçluk; mevcut durumundan, daha iyi bir duruma ulaşmak isteyen sağlıklı bireylerle yapılan bir çalışmadır. Koçluk; bu hizmeti alan danışanın, özel ve profesyonel yaşamında, gelişimi hedefleyen ve tümüyle güven ve gizlilik esasına dayanan bir süreçtir.
Koçluk, ilk olarak 60'lı yılların sonunda ABD'de bütün bir kurumun daha etkin çalışması için çalışan örgütsel gelişim danışmanlarının yürüttükleri projelerin parçaları olarak kurumun içindeki liderlerle birebir çalışmaları ile başladı denebilir. Yani koçluk kavramı aslında organizasyonel gelişim çalışmalarının entegre bir parçası idi. 80'li yıllarda Thomas Leonard koçluğu daha geniş kitlelerin de yararlanacağı bir biçimde yapmaya ve profesyonel koçlar yetiştirmeye başladı.
Koçluk Türkiye’de son bir kaç yıldır yaygınlaşmaya başlamış bir yöntemdir. Günümüzde pek çok konuda koçluk çeşidi vardır. Bunlardan bazıları; yaşam koçluğu, öğrenci koçluğu, ebeveyn koçluğu, aile koçluğu, ilişki koçluğu, sporcu koçluğu, satış koçluğu dur.


Koçluk ne değildir?

• Danışmanlık değildir.
• Terapi değildir.
• Öğretmenlik/ Eğitmenlik değildir.
• Yöneticilik değildir.
• Psikolojik danışmanlık değildir.


Koçluk hizmetinin faydaları nelerdir ?

• Profesyonel koçluk bütün işleri kolaylaştırır ve başarıya ulaştırır.
• Danışanın var olan potansiyelini ortaya çıkarır ve geliştirir.
• Danışanın iç gücünü ortaya çıkarır.
• Danışanın kendine olan inancını, güvenini, sevgi ve saygısını yükseltir.
• Danışanın motivasyonunda gözle görülür bir artış sağlar.
• Danışanın artan performansı sayesinde verimliliğini yükseltir.
• Danışanın kendi duygularını tanıyıp yönlendirmesini sağlayarak kişisel değişim-dönüşüm ve gelişiminde sıçrayış yaptırır.
• Danışanın sorumluluklarına sahip çıkmasını sağlar.
• Danışanın yaşama daha aktif olarak katılımını sağlar.
• Danışanın öğrenme ve öğrendiğini uygulama potansiyelini arttırır.
• Danışanın aile, sosyal ve iş çevresindeki ilişkilerini geliştirir.
• Danışanın kendine has özelliklerini ve yeteneklerini tespit ederek, danışanı bu alanlara yönlendirir.
• Danışanın zamanını verimli kullanmasını sağlar.
• Danışanın yaşama kaşı pozitif bakışlı, esnek ve hoşgörülü olmasını sağlar.

Kim bir Koçla çalışır?

Yaşamımda iyiye yönelik bir değişiklik yapmak, tam potansiyelini eyleme geçirmek isteyen ve bunun için çalışmaya, risk almaya hazır herkes. Girişimciler, iş sahipleri, profesyoneller, ve değişim sürecindeki insanlar ile, gelişime açık şirketler genellikle bir Koçla çalışırlar.
Kariyerleri veya yaşamda ulaştıkları seviyelerden bağımsız olarak danışanlarımın hepsinin ortak bir özelliği var: hepsi de yaşamlarından daha fazlasını isteyen başarılı, ilerlemeye açık ve zeki bireyler ve bu bireylerden oluşan kurumlar.
Değişim zor bir süreçle işleyen kademeli bir çalışmadır. Eğer kişi kendi hayatına dair bir değişim projesi başlatmak istiyorsa zorlu bir yolculuğa çıkmaya hazır olmalı. Bu yolculuğunda profesyonel rehberlik veya koçluk hizmeti almalıdır. Değişim başladığında kişi kendi değerlerini yıkarken kendini kaybedebilir. Tüm bu süreçlerde kişi kendi kendine yetmez.

Koç kimdir?

Koç; doğru ve güçlü sorular soran yol arkadaşıdır: Problemlerin çözülmesi veya geliştirilmesi gereken faktörler konusunda neler yapılması gerektiğini hazır olarak sunan değil, çözümü doğru sorular sorarak danışanın bulmasını sağlayan, danışanın alışmış olduğu düşünce yapısını zorlayan, farklı bakış açıları yakalamasını ve davranışsal becerilerini geliştirmesini sağlayan yol arkadaşıdır. Bunların dışında koç’un diğer özelliklerinden bazıları şunlardır.
• Danışana inanır.
• Yargısız bakış açısıyla bakar.
• İyi bir dinleyici ve gözlemcidir.
• Potansiyeli fark eder ve ortaya çıkarır.
• Motivasyonu arttıran kişidir.
• Değerlerin ortaya çıkmasını sağlar.
• Değişim yaratır.
• Satır aralarını duyar.
• Farkındalığı arttırır.
• Gelecek odaklıdır.
• Danışanı farklı bakış açısından baktıran kişidir.
• Danışanı, hedeflediği yolda yürümesi konusunda destekler.

" Bir problemden kaçmanın en iyi yolu, o problemi çözmektir." A Saporta.

18 Mart 2015 Çarşamba

21 GÜNDE DÜŞÜNCE DETOKSU

 DÜŞÜNCE DETOKSU


“Biz birçok diyete gireriz vücudumuz için, detoks yaparız. Yağlarımızı eritmek için, ter atmak için, gençleşmek için. Şimdi yaptığımızın adı da düşünce detoksu. Düşüncelerimizi detokslayacağız ve kafamızın içinde bizi rahatsız eden her şeyi bırakacağız.”
“Evet sevgili kaptan, 21 gün boyunca …
yolculuğa çıkıyorsun. Düşüncelerini detoksluyorsun ve yoluna bütün olayları sevgiyle kabullenerek, alttan alarak değil, sevgiyle kabullenerek ve özellikle içinden kabulleniyorsun ve sevgiyle gönderiyorsun.”
Birçok kaynakta 21 gün diye bir laf duyarız. Nedir bu 21 gün? Ben de ilk başta birçok kişiye sordum. ‘Nedir bu 21 gün? Nedir amacı 21 günün?’
Bilinçaltımızın herhangi bir düşünceye dayanabildiği süredir 21 gün. Aynı kelimeleri ya da aynı enerjiyi defa ve defa söylediğin sürece bilinçaltın 21’inci günün sonunda bunu yapıyor. Yani ona inanıyor.
Biz de kendi kendimizi 21 gün boyunca bir arınma sürecine sokuyoruz. Bu cümleleri okuduğunuz günden ve andan itibaren 21 gün boyunca kendimde uyguladığım ve insanlarda yüzlerce kişide uyguladığımız tekniği yapıyoruz.

21 GÜNDE NE YAPACAĞIZ?


Bu 21 günde ne yapacağız? Dengede kalma ve arınma süreci. Dengede kalma ve arınma süreci şu demek; 21 gün boyunca insanlar ne söylerse söylesin, ne yaparlarsa yapsınlar, onları oldukları gibi kabullenip dengede kalacağız. Yani biri geldi bana bir laf mı söyledi. ‘Tamam, bu böyle bir insan. Kabulleniyorum ve dengedeyim.’
Hemen burun nefesine geçiyoruz. Burundan nefes alıp veriyoruz. 5 kere, 6 kere. Ve hayatımıza devam ediyoruz. İnanıyorum ki bir sürü sert olay gelip size bum diye çarpacak. Önemli olan 21 gün boyunca bu olaylara ciddi bir şekilde nötr bir şekilde tepki vermek.
Bakın nötr bir şekilde. Şimdi birçok kişi bana şunu sordu.
“Peki ben insanlara karşı nötrüm, ilişkime karşı nötürüm. Peki parayla ilgili ya da bunu başarıyla ilgili nasıl yapabilirim?”
Eğer bilinçaltınızda parasızlık korkusu varsa, bilinçaltınız bu korkuyu sürekli evrene mesaj olarak yayar. Yani elinizden paranızın gitmesi için olaylar çağırır, evinizde sıkıntı yaşamanız için olaylar çağırır, çünkü parasızlık korkusunun frekansı budur. Sizi parasız bıraktıracak bütün olayları size doğru çeker.
21 gün boyunca eğer siz kendi bilinçaltınızı şuna inandırırsanız, ‘Ben bolluk içindeyim.”
Tabii evinizde yemek olmayabilir, cebinizde para olmayabilir, sıkıntıda olabilirsiniz, saçma gelebilir. Borçlarınız var. 21 gün boyunca sabah kalktığınızda “Ben bolluk içindeyim, şükürler olsun” deyip bilinçaltınızı buna ikna ederseniz, 21’inci günden sonra,( ama bakın gerçekten ikna ederseniz) hayatınıza kolaylıklar, güzellikler ve bolluklar gelmeye başlayacak.
21 günlük arınma programımızda kafamızın içindeki bütün olumsuzlukları, bütün kalıpları sevgiye dönüştürüyoruz. Birine mi öfkelenmeye başladım, hemen burun nefesine geçiyorum ve şunu söylüyorum;

“Şu an yaşadığım olayı olduğu gibi kabul ediyorum ve dengedeyim. Karşımdaki kişiyi de olduğu gibi kabul ediyorum ve dengedeyim. Ne yaşanırsa yaşansın ben her zaman dengedeyim.”
İDEA DANIŞMANLIK
0286 217 00 01